Yeni asmilasyon politikalarının kıskacındaki Alevilik… (III)

AKP hükümeti halen içeriğini hem Alevilerden hem de kamuoyundan gizlediği “Cemevlerinin Hukuki Statüsü” ve “Geleneksel İrfan Merkezleri” önerisi hakkında Alevi kurumları ile bir dizi görüşme yapıyor. 21 Mart’ta kamuoyu ile paylaşılması beklenen pakette nelerin çıkacağına dair tahminde bulunmak zor değil. Yeni “Alevi Açılım” paketini ve hükümetin bununla neleri hedeflediğini Alevilere sorduk


Hazırlayan: TURAN ESER







Pir Sultan Abdal 2 Temmuz Kültür Ve Eğitim Vakfı Başkanı Murtaza Demir : Laiklik ekmektir, aştır, sudur, oksijendir


Stratejik bir taktik olduğunu düşünüyorum. AKP zihniyetinin Aleviliği; özüne, orijinine ve geleneğine uygun bir anlayış içinde meşruiyetini iade edeceğini sanmıyor, asla inanmıyorum. Aleviliğin kolunu kanadını kırmak, özünü bozmak, sakat bırakmak istemektedir. İbadethanemizi; tekke, cemaat evi-merkezi veya irfan merkezi bağlamına indirgemeye yeltenmesinin en temel nedeni budur.


Alevi kurumları ortak imzalarıyla Aleviliği tanımlamış, temel talepleri hükümetin temsilcisine sunmuşlardır. İlaveten Alevi kişi ve kurumları “sorunu” yargıya taşımış, gerek iç hukukumuz, gerekse AİHM boyutuyla mahkeme kararları almış, keza bu kararları da devletin ilgili kurumlarına ulaştırmıştır.
 
“Hem laiklik bizim için yaşamsaldır” deyip hem de; “hocaya-imama maaş veriyorsan dedeye de ver” demek çelişkiden de öte tam bir cehalet örneğidir. Öncelikle bu cehalet ve çelişkiden kurtulmak üzere laikliği derinlemesine incelememiz, sonra da dedelere verilecek üç kuruşun Diyanet’i ve devletin din-mezhep devleti olması gerçeğinin tahkim edilmesi anlamına geleceğini anlamamız gerekir. Dedeye maaş; Diyanet’i, din-mezhep devleti pratiğini meşrulaştırmak hatta onaylamakla eşdeğerdir.

Diyanet’in tartışılmasını dahi zaman israfı görürüm. Kaldırılmasını istemeye devam etmeli, bir büyük kampanya haline getirilerek toplumsal zararları yurtiçi ve dışında anlatılmalıdır. Laiklik, demokrasi, eşitlik ve insanlık karşıtı bu Selefi İslam anlayışlı kurumun toplumun kanını emmesine engel olmak, karşı çıkmak her medeni insan için en temel görevlerden biri olmalıdır.


Çok açıktır ki, AKP ve elbette devlet, Aleviliğin içini-özünü boşaltıp, Sünni itikadına benzer bir Alevilik inşa etmek ve Alevileri yedeğine almak adına inanılmaz bir çaba içindedir.


AKP bir yana, AKP dışındaki partiler ya tehlikenin farkında değil, ya da siyasi çıkarlarını ülkenin geleceğinin önüne alıp, toplumsal yaşamımızı-birliğimizi riske ediyorlar.
Laiklik ekmektir, aştır, sudur, oksijendir. Aleviler bakımından ise özgürlüklerinin, inanç anlayışlarının ve Tanrı tasavvurlarını kaybetmeden yaşamalarının garantisidir. Laiklik yoksa geleneksel Alevilik ve geleneksel Aleviler yoktur. Sorunun teorik boyutu bir yana, reel pratiğini anlamak istiyorsak, laikliğin olmadığı İslam ülkelerine, o coğrafyada yaşanan boğazlaşmaya ve Ege’de, Akdeniz’de yaşanan insanlık dramına göz atmak yeter. 


Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu ve Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu Genel Başkanı Hüseyin Mat: “12 Eylül zihniyeti, kurumları ile artarak ediyor.”

 

AKP iktidarı kendi projelerini meşrulaştırmak için bunları farklı baslıklar altında topluma sunuyor. Hukuk sistemini ele geçirmek için yapılan anayasa referandumunu 12 Eylül ile hesaplaşma baslığı altında kamuoyuna sunmuştu. 12 Eylül zihniyeti, kurumları ile artarak devam ediyor. 12 Eylül zihniyetiyle bir hesaplaşma olmadığı gibi, onları koruyan bir tavır içinde olduğunu her fırsatta göstermiştir.


Gecen dönemde din dersleri ile ilgili yapılan düzenlemede Aleviliğin de din derslerinde işleneceği argümanı getirilmişti. Ancak Alevilik bahanesi ile Kur`an, peygamberin hayati vb.. başlığı altında yeni Sünni İslam dersleri de uygulamaya kondu. Alevilik ise bir kaç sayfaya indirgenmiş ve Sünni İslam yanında bir garnitür gibi islenmiştir. Orada verilen Alevilik de Alevi teolojisinden ziyade Sünni bakış açısıyla islenmiştir.


Cem evlerinin hukuki statüsünün tanımlanması için ibadethanelerle ilgili yasada cami, sinagog, kilise gibi ibadethane kavramlarının yanına cem evinin de konması yeterli olacaktır. Bu bahane ile Tekke ve Zaviyeler kanununun kaldırılmak istemesi tümüyle hukuki dayanağı olmayan bir uygulamadır. Kanımca, yandaş cemaatlerin toplumun her kesimindeki nüfuzunun artmasını sağlayacak. Amaç da budur zaten.


“AKP Alevileri ve Aleviliği kullanarak, devlet Sünniliğine ve selefiliğe alan açıyorlar.”

Hüseyin Mat: AKP`nin rızası olmadan kendi makam arabasının bile ne olacağına karar veremeyen Diyanet İsleri Başkanı AKP`nin oluru-desteği olmadan cemevleri konusunda bu nevi çıkışlar yapamaz. Diyanet`in sahiplendiği tavır AKP`nin tavrıdır. AKP iktidarı inanç özgürlüğü konusunu ön plana alarak iktidar alanını genişletmiş bir harekettir. Alevilerin inanç özgürlüğünü her fırsatta ayaklar altında alan AKP iktidarı Aleviler konusundaki tavrı ile inanç özgürlüğü söyleminin sadece Müslümanlar ve siyasal İslamcılar için olduğunu ortaya koymuştur. AKP inanç özgürlüğü hususunda samimiyetsiz ve laiklik karşı mezhepçilik inşa ediyor.


AKP Alevileri ve Aleviliği kullanarak, devlet Sünniliğine ve selefiliğe alan açıyorlar. Hem kendine yeni bir meşruiyet alanı açmak hem de içeriden ve dışarıdan gelen baskıları da kırmak için Alevilere hak veriyormuş gibi yapıp içerikten uzak, şekilci düzenlemeleri dışarıda ve içeride hak veriyormuş gibi gösterme, kendini inanç özgürlüğü sağlayan demokratik gibi gösterme eğilimidir. Mantık olarak sade diyalogu ama sağladığını söyleyen, ama eşit göz izazında ve eşit haklar temelinde bir diyaloga karşı olan gören iktidarın bu cemevleri hamlesi, Gülen cemaatinin cami cemevi projesi ile aynı istikamettedir.


“Cemevleri Avrupa’da ibadet yeri olarak tanırken, Türkiye’de cemevini halen cümbüşevi olarak gören zihniyet var.”


Diyanetin cem evi konusundaki bakışları da AKP`nin Diyanet ile Aleviler konusunda hem fikir olduğunu, asimilasyon projesini devam ettirmek istediğini göstermektedir. Cemevleri Avrupa’da ibadet yeri olarak tanınması ve ibadet yeri olarak kabul edilmesiyle birlikte; Alman Anayasası’nın 7 maddesinin 3 bendine dayanarak Alman devlet okullarında Alevilik Dersleri verilmiştir. Bu kazanımlara paralele olarak Almanya’da Aleviler ve Alman Devlet nezdinde Hak Eşitliği Anlaşmaları (Hamburg, Aşağı Saksonya, Bremen) imzalandı. Cem evleri devletle yapılan Hak Eşitliği sözleşmelerinde de ibadethane olarak kabul edilmiştir. Alevi kurumları gibi NRW Eyaleti Başın Komisyonu, Bremen Eyaleti Kamu Radyo Yayın Kurulu pek çok alanda temsil edilerek ile eşit haklara kavuşmuştur. Almanya Cumhurbaşkanı Sayın Joachim Gauck Berlin Cemevi’ni 21 Mart Nevroz Bayramı’nda ziyareti, Almanya ve Türkiye siyasi parti genel başkanlarının Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu’nun genel merkezini ziyaret etmeleri, bakan ve milletvekilleri basta olmak üzere birçok bürokratın tek elden Alevileri muhatap almaları, Aleviler açısından önemli bir gelişmedir. Kısacası sunu açık bir şekilde söyleyebiliriz; Almanya’da Aleviler ve Alevilik özgürleşmiştir. Aleviler, Aleviliğin doğduğu, kendini ifade ettiği, tanımladığı Anadolu topraklarında da özgürleşmelidir.


30 yıllık Avrupa göç hayatında Alevilik bu haklara kavuşurken binlerce yıldır Anadolu topraklarında tek bir demokratik hakkı verilmemiştir. Avrupa`da Alevilere sağlanan bu haklar inançlara duyulan saygının ve hukuksal olarak güvence altına alınmasıyla ilişkilidir. Avrupa`daki devletlerde ve buralardaki dinler arası diyalog, din dersleri çalışma gruplarında Alevi kurumları ile eşit göz izazında oturan ve katılan Diyanet, Avrupa`da Cem evlerinin ve Aleviliğin kendine özgü inanç olarak kabul edildiğini bilerek oturmasına rağmen, Türkiye’de Alevilere kırmızı çizgi dayatması, otoriter, dayatmalar ile farklılığı kabullenmeyen, onları tanımlamaya, Alevilere asimilasyon çizgisi dayatmaya çalışması tam bir iki yüzlülüktür.


“Dedelere maaş yeni bir asimilasyon aracıdır. Ne dedelere ne imamlara maaş olamaz.”


3) Devletin Alevilere bakış açısı sorunlu, hala Aleviler ile ilgili asimilasyon için gizli stratejiler geliştiren, Alevi ev ve köylerini, Alevi kişileri fişleyen bir devlet akli ve mantığına cem evlerinin teslim edilmesini istemek mantıklı değildir.


Uzun vadeli olarak Almanya`daki modelden esinlenilerek Türkiye`ye uygun bir model geliştirilebilir. Almanya`da kamu tüzel kişiliği statüsü olan dini kuruluşlar vergi beyannamesinde de ismen geçiyorlar. İsteyen vatandaş istediği dini kuruluşa vergisinden pay kesilmesini isteyebiliyor. Herhangi bir dini kuruluşa vergi verilmesini istemiyorsa da tercihini ona uygun yapıyor. Devletin bir kurumu da gelen vergileri, masrafları düştükten sonra ilgili kuruluşa aktarıyor. Burada da kişisel bilgilerin güvence altına alınması ve bu bilgilerin sadece o kurumda kalması çok önemli. Bu da yasal ve anayasal düzenleme ile güvence altına alınabilir ve bu çalışmayı yapacak kurum gerçek anlamda özerk bir yapıya kavuşturulabilir.


Dedelere maaş yeni bir asimilasyon aracıdır. Ne dedelere ne imamlara maaş olamaz. Bu laiklik karşıtıdır. İsteğe bağlı inanç vergisi modeline geçilebilir. Böyle bir model olursa, Alevi kurumları da Türkiye’de böylesi bir modeli benimseyebilir. Ayrıca teolojik olarak da dedelere maaş mümkün değildir. Alevi dedeleri hizmet yürüttüğü toplumdan rızalık alarak hizmet yürütürler. Maaşla atanan dedelerin böyle bir hakki ve yetkisi olamaz. Alevilerin itirazı da özelikle bu kapsamda değerlendirilmeli ve Alevilerin devletin Alevisi olmayacağız söyleminin ne anlama geldiği daha iyi anlaşılmalıdır.

“Laiklikle kavgalı Diyanet kurumu kaldırılmalıdır.”


4) Sorunların temelinde reform sürecinkinden geçmemiş hala laik devlet anlayışı ile barışık olmayan , Suudi Vahabi inancının etkisinde bir İslam anlayışı ve bu anlayışın devletteki kurumsallaşmış karşılığı olan Diyanet var.


Diyanet tümüyle Sünniliğe hizmet amaçlı çalışan bir kurumdur. Laik bir devlette, devlet inançlar karsısında tarafsız ve onlara eşit mesafede olmalıdır. Diyanet`in varlığı bu ilkeye terstir. Ayrıca Diyanet`e anayasal bir statü kazandırılması da yanlıştır. Diyanet sahip olduğu bütçeyi de toplumun daha fazla İslamlaştırılması için kullanan, bir nevi Sünni misyoner bir asimilasyon kurumdur. Laiklikle kavgalı Diyanet kurumu kaldırılmalıdır.


Farklı inançların, öğretilerin, örf ve adetlerin, gelenek ve göreneklerin hakim olduğu Anadolu topraklarında ortak bir barış, ortak bir yasam kültürü ve ortak bir aidiyet duygusu ancak laik bir sistemin tam anlamıyla uygulanabilmesiyle mümkün olabilir. Laiklik ve adalet, hak ve hukuk bir toplumun ortak paydasıdır.


5) “Din eğitimi altında Sünniliğin dayatan zorunlu din dersi kaldırılmalıdır.”


6) Din eğitimi altında Sünniliğin dayatan zorunlu din dersi kaldırılmalıdır. Seçmeli gibi gösterilen ancak pratikte diğer seçmeli derslere yeterince ilgi yok, ya da öğretmen yok bahanesiyle seçmeli din derslerin de dayatılması uygulamasına son verilmelidir. Devlet dinler tarihi ve kültürlerini isteğe bağlı verebilir. Bu dersler ise objektif, çoğulcu ve nesnel özelliğinin yanı sıra eleştirel, laik bir eğitim olarak, pedagojik içeriği ve hukuka uygunluk konusuyla değerlendirmeli, teolojik telkin ve yönlendirmelerden arındırılmış olması gerekir.


7) AKP Aleviler konusunda samimi bir çözüm arayışında olmadığının göstergesidir bu durum. Yıllardan beri Alevi çalıştalar yapılıyor. Alevilerin ne istedikleri AKP tarafından cok iyi bilinmektedir. Alevi temsilcileri yapılan ilk çalıştalardı ortak taleplerini, bir arada sunmuşlardır. Ama belirli aralıklarla, özellikle de secim öncesinde bu konuların tekrar dile getirilmesinde bir kaç amaç vardır. Alevi konusu bazen iktidarın gündemi değiştirmek için kullandığı bir konudur. Alevi konusu iktidarın secim öncesinde bir şey yapıyormuş görüntüsü ile Alevi tabanından da oy almak amaçlı bir girişimdir. Buralara katılan temsilciler, özellikle de son çalıştalardı çokça da Alevi kurumlarının seçtiği temsilciler değil, AKP`nin belirlediği ve istediğini söyletebileceği temsilcilerdir. Onlar ile Alevi kurum temsilcileri arasında tartışma başlatıp, Alevi toplumu içine bölünme ve ayrılıkları taşıma amaçlıdır.


Biz Alevilere haklarını vereceğiz ama onlar tek çatı değiller gibi suni gerekçelere sığınan AKP iktidarı kamuoyuna bakin biz bir şeyler yapıyoruz ama sorun Alevilerde mesajın vermek istemektedir. Gerçek durum tümüyle farklıdır. Alevi kurumlarının bu konuda ortak durusu vardır ve verdikleri ortak raporda da ortak taleplerini dile getirmişlerdir.


8) Laiklik konusunda acık-net ve cesurca tavır almak gerekiyor maalesef siyasi partilerde seçmenden oy kaybederiz kaygısı ile laikliğe yeterince cesaretle sahip çıkamıyorlar. Siyaset din alanına çekilince burada da hakim Sünni İslam alanına çekilince o alanda güçlü kökleri olan partiler avantajlı bir konuma geçiyorlar. Siyaset devletin daha iyi yönetilmesi, halkın sorunlarının çözülmesi alanına çekilmelidir. Devletin de daha iyi yönetilmesi, halkın da sorunlarının çözümü için uygulanacak politikalar için de laiklik hayati önem taşır. Avrupa`daki gelişim ancak reform-Rönesans’dan sonra ve seküler-laik devlet yapıların oluşması ile mümkün olmuştur.

Kendi çocuğundan, annesinin dizinden tahrik olan din adamlarının, din adına Suriye, Irak vb.. dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi katliamların yapıldığı ve ılımlı İslam modelinin de çöktüğü bu dönemde laikliğe cesaretle sahip çıkmak, toplumu bu konuda duyarlı kılmak gerekmektedir. Mısır, Tunus gibi İslami hareketlerin tabanda çok güçlü olduğu ülkeler bile rotalarını laikliğe çevirmişlerken, laiklik ve cumhuriyet kuramları ile daha uzun bir tecrübesi olan, ekonomisi bati ile daha iççice geçmiş olan ve AB adayı bir ülkede laikliğe daha güçlü sahip çıkmak gerekir.


9) Basta akademisyenler, gazeteciler, sivil toplum örgütü temsilcileri olmak üzere bu konuları sürekli islemek, İslami örgütlerin ve AKP iktidarının çelişkilerini sürekli islemek ve bunu basit halkın anlayacağı dilde topluma her mecradan aktarmak gerekiyor. Ayrıca Alevilerin dışındaki demokratik kuruluşlarla ortak eylemlikler önemli.

Laiklik mücadelesinin bir parçası olarak, eğitim gericileştirilmesine ve zorunlu , seçmeli tüm din derslerinin kaldırılması için demokrasi güçlerinin en geniş kesimlerinin birleşik mücadelesi zorunludur.


10) AKP iktidarından çözüm beklemek yenilgi olur. Tüm demokratik kesimlerle ortak mücadele edilmeli ama Aleviler kendi sorunlarının çözümünde de öncelikle kendi öz güçlerine güvenmeli ve onu daha güçlü inşa etmelidirler.


Önümüzde Alevileri bekleyen tehlikeler daha büyüktür. Bugün Suriye`de yaşanan olaylar Türkiye`ye de sıçrayabilir. Adıyaman, Erzincan, Adana, Yozgat`ta yine kimi büyük şehirlerde Alevi cem evlerine, evlerine, köylerine yönelik İŞİD türevi iktidarın da kullandığı taşeron örgütlerinden gelen tehditler ortada. İŞİD ve benzeri taşeron İslamcı örgütlerden iktidarın oluruyla da saldırıların gelme ihtimali vardır. Bunu Alevi toplumuna anlatıp, toplumu maddi ve manevi gücüyle daha fazla mücadelenin içine çekmek gerekiyor.


Türkiye içinde ve dışında Alevi örgütlerinin ve demokratik örgütlerin ortak paydalarda hareket etmesini sağlamak Türkiye içinde ve dışında AKP`ye karsı da mücadeleyi örgütlemek ve ic ve dis kamuoyunu bilgilendirmek gerekiyor. 


NİLÜFER SARIDAŞ (Sanatçı) : Devlet dinlerden elini çekmeli 

Toplum bilincinde Aleviliğin bir tarikat gibi algılanmasını ve aleviler üzerinde daha kolay tahakküm kurabileceklerini sağlamak amacıyla yasal statü kazandırılması isteniyor. Diğer cemaatleri ve tarikatları yasallaştırmakta temel amaç. Alevi açılımı hikayesinin sonuçları bunlar… Tüm ibadethaneler aynı statüde olmalıdır. Bu çağdaşlığın gereğidir. Yüzyıllardır yok etmeye çalıştıkları bir inancı tanımalarını bekleyemeyiz. Yok saymaya devam ediyorlar. Bir taraftan da içini boşatılıyor. Bizlerde buna kanıyoruz..(elektrik su arsa vb.) Her yıl Alevi dedeleri devlet huzuruna getiriliyor. Bir anlamda biat etmeleri talep ediliyor. Maaş ve memuriyet verilmesi bu biatın ekonomik pekiştirmesidir. Bu makamın yüzyıllardır sürmesindeki etken özgürlüğe düşkün mazlumların yanında olmasıdır. Maaşlı dedelik bu özgünlüğü yok eder. Sözde Alevi liderlerle rant hesapları güderek bir çözüme ulaşılabileceğini zannetmiyorum.

Aleviliğin yok sayılamaz bir inanç olduğu baba İshaklardan Pir Sultan Abdallara hatta daha dünlerde yaşadığımız Sivas, Gazi bir çok olaylara kadar bunca baskıya rağmen halen kendini korunmasından bellidir. Maalesef diyanet görevi dışında hükümet emellerini toplum üzerinde uygulama organı olmuştur. Çağdışı düşünceleriyle Aleviliğe yön veremez… Devlet bütün dinlerin üzerinden elini çekmeli kendine alet etmemelidir. Bizlerin vergileriyle yapılan camilerde bizleri öldürmeye teşebbüs eden caniler yetiştiriliyor. Ve artık apaçık ifade ediliyor. Hepimiz sosyal medya üzerinde görebiliyoruz bunları.


Daha dinin tanımını bile yapılmadan bir mezhebin inancının kural ve kaideleri öğretiliyor bize. Empati kurmalarını isterdim inananların. Herkes özgür iradeyle karar verebilmelidir. Devletin Alevisin olmayacaksan yok sayılmaya da devam edeceksin. Yoksa senin iraden dışında alacağımı alırım diyor. Alevi örgütlerinin dağınık olması bu baskıyı artırıyor. Etkisinin arttığını hatta bir şova dönüştüğünü bile düşünüyorum. Bir taraftan da inançların içinin boşaltıldığını görüyoruz. Kuranı Kerim marketlerde yerlerde hatta seçim meydanında seçim aracı olarak kullanılıyor. Oy alma kaygılarını inançlar üzerinden kurnazlıkla yürütmeleri farlı görüştekileri direk din düşmanı olarak göstermeleri haksız politikalarını uygulayabilme açısından kolaylık sağlıyor. Bu duruma muhalefet olması gerekenlerde bu çarkın içinde olunması gerektiğini savunuyorlar.


Laik bir yaşam benimsenmeden tüm inançların anlaşılması zor. Din mevcut iktidarın dini anlayışına bağımlı hale geliyor. Laikliği savunmak dinsizleştirme gibi gösteriliyor. Dine karşı mücadele değil aksine inanç özgürlüğünün kazanılmasıdır. Bütün inançlar üzerinden devlet eli kalkmalı, kimse dil din etnik kimliğinden dolayı fişlenmemelidir. Gerçek manada demokratikleşmeyle inanç özgürlüğünün oluşacağını düşünüyorum.
 

Doç. Dr. Aykan Erdemir : Diyanet’in Alevilik üzerine fetva verme yetkisi ve yeterliliği bulunmamaktadır

 
Hükümetin Alevilerle yanaşmacı ilişkiler kurma çaba ve ısrarı Alevilerin taleplerinin eşit yurttaşlık ve özgürlükler olduğunu idrak etme kapasitesi olmadığını gösteriyor. Aleviler para değil hak talep ediyor. Hak mücadelesi veren ve bu uğurda büyük bedeller ödemiş bir inanç topluluğuna Hükümetin yaklaşımının bütünüyle maddiyata dayalı olması yalnızca siyasi aklının değil değerlerinin de yetersizliğine işaret ediyor.

Diyanet İşleri Başkanlığı, 12 Eylül rejiminin dayattığı 1983 Siyasi Partiler Kanunu ile hiçbir kurumun sahip olmadığı bir dokunulmazlık kalkanı altındadır. Türkiye’nin en büyük tabusunun konuşulmaya başlanması ve hukuk devletinin sınırları içine çekilmesi için öncelikle bu koruma kalkanının ortadan kaldırılması gereklidir. Diyanet vesayetinin tüm gücüyle sürdüğü bir siyasi iklimde anlamlı müzakerelerin yürütülmesi ve alınan kararların hayata geçirilmesi olanaklı değildir.


Türkiye’de inanç alanının bir an önce devlet güdümünden kurtarılarak bizzat inanç topluluklarının tespit edeceği temsilcilerce yürütülen İnanç Hizmetleri Üst Kurulu denetimine devredilmesinin gerekli olduğunu düşünüyorum. İdari, mali ve düşünsel özerkliği olmayan ve özyönetim içermeyen hiçbir yapılanma inanç özgürlüklerini tam anlamıyla güvence altına almakta başarılı olabilir.


Türkiye, zorunlu din dersleri noktasında AİHM kararlarını dikkate almayacağını, Avrupa Konseyi’ni çeşitli hülleler yoluyla oyalamaya devam edeceğini ve mevcut ayrımcı uygulamada ısrarcı olduğunu çok açıkça göstermektedir. Zorunlu din derslerinde yaşanan ayrımcılık ve zulüm hukukun olduğu kadar vicdanın konusudur. Hukuksuzluk ve vicdansızlık konusunda ısrarcı olan bir zihniyetten olumlu adım beklemek hayalcilik olur.
 

Dünyaya mezhepçi çerçeveden bakan bir Hükümetin toplumsal meselelere de teolojik çerçeveden bakması yadırganmamalıdır. Sünni çoğunlukçu anlayış kurumsallaştıkça Alevi sorunu gibi hayatın pek çok alanı da teolojik tartışmalar üzerinden otoriterliğe teslim edilmeye çalışılmaktadır. Mağdurların bu tartışmalara taraf olmak yerine teolojik çerçeveyi dayatan mezhepçi, çoğunlukçu ve otoriter zihniyetle mücadelesi çok daha anlamlı olacaktır.


Türkiye’de laikliğin güçlendirilmesi için inanç ve inançsızlık özgürlüğünün en geniş şekliyle ve tüm kesimlerce samimiyetle savunulması gerekiyor. İnanç özgürlüklerini kısıtlamayı “laiklik” olarak sunan bir tür otoriterlik de laikliğe AKP’nin mezhepçi otoriterliği kadar zarar verebiliyor.


Türkiye’de inanç özgürlüğünü genişletmenin tek yolu Sünniler de dahil tüm mağdurları buluşturan geniş ittifakların oluşturulması ve ayrımcı rejime karşı kitlesel mücadelenin inşasıdır.