ÖZET
Üzerinde yaşadığımız topraklar yüzyıllardır farklı inanç ve etnik unsurlara ev sahipliği yapmıştır. Söz konusu bu farklılığın en yoğun yaşandığı yerlerden biri de Dersim’dir. Dersim sahip olduğu yerel inanç ve kültürlerle yeni gelenleri kaynatırmış ve bir kültürlenme süreci yaşanmıştır. Bunun sonucunda da özgün bir inanç yapısı ortaya çıkmıştır. İşte biz bu bildiride bahsettiğimiz kültürlenme sürecinin temellerine inip, Alevilik inancına kaynaklık eden kültler hakkında bilgi vereceğiz ve onun özgün yapısının inançlara yansıyan tarafı olan ziyaretlerin (kutsal mekânların) önemi üzerinde duracağız. Bu kutsal mekânlardan biri de Dersim’in Ovacık ilçesinin Ziyaret Köyü’nde bulunan ve yöre halkı için önemli bir yere sahip olan Munzur Baba ziyaretidir. Bildirimize konu olan Munzur Baba hakkında yazılı herhangi bir kaynak yoktur. Bu sebeple alan çalışmasında kişisel tecrübelerden yararlanılarak mekânda gerçekleştirilen pratikler/ritüeller, kerametler ve Munzur Baba hakkındaki efsane, mülakat ve gözlem yöntemiyle tespit edilmeye çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Alevilik, Kült, Kutsal Mekân, Munzur Baba, Ritüel
ABSTRACT
The land that we live on has been hosting several kinds of believes and ethnic factors for ages. Dersim is one of the places which has this diversity in question intensively. Dersim has integrated the local faith and culture that had already existed there with the new ones and had a acculturaion process. Thereupon, a distinctive belief structure has emerged. Here in this article, we will touch to the basic of the mentioned acculturaion process, enlighten about the cults which are constituent of the Alevism belief and will emphasize the importance of pilgrimages (sacred places) which are the sides that are reflections of it’s distinctive structure. One of these sacred places is ‘Munzur Baba’ pilgrimage which takes place in Ziyaret Village of * Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, meltemkarakas.edb@gmail.com Meltem KARAKAŞ 333 Ovacık district in Dersim and has a major importance for the locals. There is not any written sources about ‘Munzur Baba’ which is subject to our article. For this reason, in the area work practices/rituals that fulfilled in the place, miracles and the legend about Munzur Baba, are tried be identified by using personal experiences and also by interview and observation methods. Key Words: Alevism, Cult, Sacred Place, Munzur Baba, Ritual.
GİRİŞ
Dersim, resmi adıyla Tunceli; Türkiye’de pek çok özelliğiyle özgün bir kent olup, gerek inanç bağlamında gerek ideolojik bağlamda her zaman dikkatleri üzerine çekmeyi başarmıştır. En eski çağlardan günümüze dek insanlık tarihine baktığımızda tüm toplumların ve kültürlerin diğer toplumlardan bağımsız bir şekilde gelişme gösterip günümüze geldiğini söylersek yanılmış oluruz. Dünya üzerinde tüm insan toplulukları belirgin bir kültürleşme süreci yaşamıştır ve yaşamaya da devam etmektedir. Dersim de süreç içerisinde çeşitli kültürlere ev sahipliği yapmıştır. Bunun sonucunda da bölge insanı sahip olduğu yerel kültürle yeni gelenleri kaynaştırmış ve bir kültürleşme süreci yaşanmıştır.
1. DERSİM ALEVİLİĞİNE KAYNAKLIK EDEN KÜLTLER 1
.1. Kült Yüce ve kutsal olarak bilinen varlıklara karşı gösterilen saygı, onlara tapınış. Bu saygı ve tapınış duayı, kurbanı, belli ritleri gerektirmektedir. Tapınaklar, toplantı evleri, kutsal olarak bilinen mekânlar, tepeler, mağaralar, nehirler kült yeri olarak kullanılır; kült için bayram ve tören gibi belli zamanlar seçilir; kült araçları bulundurulur; en önemlisi de bu amaçla toplanmış cemaat ile cemaati yöneten bir lider gereklidir.1 Bir kültün mevcudiyeti ancak şu üç şartın bir araya gelmesiyle tespit edilebilir: a) Külte konu olabilecek bir nesne veya şahsın mevcûdiyeti, b) Bu nesne veya şahıstan insanlara fayda yahut zarar gelebileceği inancının bulunması, 1 Sedat Veyis ÖRNEK, Etnoloji Sözlüğü, Ankara, Ankara Üniversitesi Basımevi, 1971. 334 Geçmişten Günümüze Alevilik I. Uluslararası Sempozyumu c) Bu inancın sonucu olarak faydayı celb, zararı defedecek ziyaretler, adaklar, kurbanlar ve benzeri uygulamaların varlığı.2 1.1.1. Ağaç Kültü Eliade’nin tanımlamasına göre ağaç, yerin dibine dalan kökleri, göğe doğru dik bir biçimde yükselen gövdesi ve gökyüzüne dağılan dal, budak ve yapraklarıyla olduğu kadar, mevsimden mevsime kendini yenilemesi ve daha pek çok özelliğe de eski çağlardan beri insanlığın dikkatini çekmiştir. Bununla birlikte ağaç, daima hayatın ve ebediliğin de timsali olarak benimsenmiştir. Bunun yanı sıra ağaç, küçük bir fidanken büyüyüp dallarının çiçek açması ve daha sonra yavaş yavaş yapraklarını döküp kuruması onun bu yapısıyla insan yaşamı arasında bir paralellik kurulmasını sağlamıştır. Ağaç da tıpkı insan gibi yaşlanıyor, fakat insandan farklı olarak ölmüyordu. Bu noktada ağaç, insan yaşamında bir kült halini almıştır diyebiliriz. Yapılan araştırmalar sonucunda Türklerde ağaç kültünün ilk ortaya çıktığı yerin Ötüken Dağı olduğu tahmin edilmektedir. Gerek islâm öncesi gerek islâm sonrası ağacın varlığını destanlarda, halk hikâyelerinde görebiliriz. Örneğin; Uygurların ‘Uygur Türeyiş Destanı’nda ağacın kutsiyeti ortaya konulmaktadır. Uygurlar atalarının gökten inen bir ışık tarafından hamile kalan ağaçtan dünyaya geldiğine inanıyorlardı. Şamanlar için kayın ağacının önemi büyüktü. Her şamanın beslendiği bir kayın ağacı vardı ve şaman ayinlerinde her zaman bir kayın ağacı bulunurdu. Şaman adayı olan genç, bir ağaç dikerdi ve ağaçla beraber kendisinin statüsünün de büyüdüğüne inanırdı. Şaman öldüğünde ağacı da ortadan kaldırılırdı. Ağaç kültü muhtelif Kızılbaş toplulukları içinde daha ziyade Tahtacılar ve Yörüklerde yayılmış görünüyor. Tahtacılar, adlarından da anlaşılacağı üzere, geçimlerini ağaç kesmekle sağlayan kimselerdir. Bununla birlikte, onların ağaçlara büyük bir saygıları ve bağlılıkları vardı. Muharrem ayında ağaç kesmek şiddetle yasaktır. Hafta içinde salı günleri de ağaç kesilmez. Yeniden işe başlayacakları vakit ağaçlar için dualar okunur.3 Ağaç kültü Doğu Anadolu’da yaşayan Kızılbaşlar için de aynı öneme sahiptir. Siirt, Dersim, Adıyaman, Elazığ, Bingöl gibi illerde bulunan Kızıl-başlar, kült halini 2 Ahmet Yaşar OCAK, Alevi ve Bektaşi İnançlarının İslam Öncesi Temelleri, 8. Baskı, İstanbul, 2010, s. 113 3 Alevi ve Bektaşi İnançlarının İslam Öncesi Temelleri, s. 135 Meltem KARAKAŞ 335 almış meşe ve ardıç ağaçlarını yılın belli zamanlarında ziyaret edip, kurbanlar kesmekte ve ağaç dallarına çaputlar bağlamak-tadırlar. Anadolu’da kutlu sayılan ağacın yanında bir türbe, ziyaret, su varlığından bahsetmek mümkündür. Bu da o ağaç ile evliyanın ruhu arasında bir ilişki olduğunun işareti diyebiliriz. O halde ağaç-evliya ilişkisinin izahı şu şekilde yorumlanabilir:
a) Bazı ağaçların sırf bir türbe yanında bulunmaları sebebiyle zamanla halk nazarında kutsiyet kazandıkları ve böylece kült konusu oldukları düşünülebilir. Bu durumda ağaç yanındaki türbe gerçektir.
b) Ağacın yanındaki mezar, zaten eskiden beri takdis olunan ağaç sebebiyle kutsiyet kazanarak zamanla bir türbe hüviyetine girebilir. Oysa başlangıçta alelâde bir mezardır ve ağacın kutsiyetinden faydalanılmak düşüncesiyle oraya yapılmıştır.
c) Bazı ağaçların, yanlarında hiçbir türbe olmadığı halde bir evliya gibi adlandırılmasına bakılırsa, ya orada eskiden mevcut bir gerçek türbenin bulunduğuna, ya da daha büyük bir ihtimalle, Radloff’un söylediği gibi takdis edilen ağaçtaki ruhun evliya olarak şahıslandırıldığına hükmetmek gerekir ki örneklerin büyük bir kısmı bunu teyit edecek niteliktedir.
4 1.1.2. Dağ ve Tepe Kültü
Dağlar ve tepeler, tarihin bilinen en eski devirlerinden beri yükseklikleri, gökyüzüne yakınlıkları dolayısıyla insanların gözünde ululuk, yücelik ve ilâhîlik timsali kabul edilmiş, bu yüzden de insanüstü varlıkların, ilahların mekânı olarak düşünülmüşlerdir. Bunlar genellikle ilâhlarla temasa geçilen yerlerdir. Yunanlıların Olimpos’u, eski Türklerin Ötüken’i, İslâm milletlerinin mitolojilerinin vazgeçilmez Kafdağı, akla gelen ilk örnekler arasında sayılabilir.
5 Aynı zamanda Anadolu’daki Bektaşî ve Kızılbaş toplumlarında da dağ kültüne rastlarız. Örneğin Hacı Bektaşi Veli’deki Arafat Dağı buna örnektir. Yine bildiğimiz birçok evliya söylencesinde dağların, tepelerin önemli bir yeri vardır. Evliyaların kendilerini toplumdan soyutlayarak çile doldurdukları, kerametlerini gösterdikleri nefislerini terbiye ettikleri yerler çoğunlukla dağlar ve tepelerdir. Dersim’de de Düzgün Baba, Munzur Baba söylencelerinde de bu dağ kültüne rastlıyoruz. 4 Alevi ve Bektaşi İnançlarının İslam Öncesi Temelleri, s. 139 5 Alevi ve Bektaşi İnançlarının İslam Öncesi Temelleri, s. 114 336 Geçmişten Günümüze Alevilik I. Uluslararası Sempozyumu Bir defa kült konusu olan dağların çoğu gerçekte coğrafî manada dağ değil, yüksek tepelerdir. Bunların pek çoğunun üzerinde bir yatır bulunmaktadır. Ziyaretler, sunulan adak ve kurbanlar ve öteki işlemler, kısaca kült merasimleri hep bu yatırlar etrafında cereyan etmektedir. Fakat işin ilgi çekici yanı, hem ilgili literatürde hem de şahsen yaptığımız alan araştırmalarında bu yatırların pek çoğunun kimliklerini tespit etmenin mümkün olmamasıdır. Genel olarak bu yatırlar bir şahıs adı yerine Nohutlu Baba, Çamlık Baba gibi, üzerinde bulundukları dağın veya tepenin adıyla anılmaktadırlar.6 1.1.3. Taş ve Kaya Kültü Şüphesiz çok eski zamanlardan beri tabiattaki çeşitli cansız varlıklar içinde daima, varlığını en devamlı biçimde sürdürenleri insanın dikkatini çekmiştir. Bu itibarla, dünyanın neresinde olursa olsun, tabiatın ortasında bütün haşmetiyle duran iri bir kaya veya göğe doğru yükselen muazzam bir granit kütlesi, eski insanın yerine göre hayretini, yerine göre dehşetini celbetmiştir; dayanıklılığı ile de sonsuza kadar var olabilmenin adeta sembolü gibi görünmüştür.7 Anadolu’da da günümüzde aynı durumu müşahede ediyoruz. Pek çok bölgede Sünni ve Kızılbaş kesimlerde takdis edilen taş ve kayalara rastlanabilmektedir. Dersim Kızılbaşları, sabahleyin güneşin ilk ışıklarının vurduğu kayaları öpmekte ve bunların kutlu olduğuna inanmaktadırlar.8 Bugün Anadolu’nun hemen her tarafında üzerinde ‘Hz. Ali’nin atının ayak izleri’ bulunduğu söylenen ve bu yüzden takdis ve ziyaret olunan birçok kayalara rastlanmaktadır.9 1.1.4. Ateş Kültü Ateş kültü tarihin öncesinden günümüze kadar gelen ve sayısız efsaneye, halk hikâyesine konu olan bir külttür. Her toplum ve inanç sistemi için ateşin farklı bir yorumu vardır. Örneğin şaman Türkler, ateşi ulu Tanrı Ülgen’in getirdiğine inanırlar ve ateşe saygı duyarlardı. Zerdüştîlikte ateşin tüm kötülükleri temizleyeceğine inanılır. Bununla ilişkili olarak Eski İran’da suçluların, günahlarından arınmak ve masum olduklarını kanıtlamak için ateş üzerinde yürümeleri gerekiyordu. Dersim’de ateşe su dökmek iyi karşılanmaz ve günah olarak algılanır. Söz konusu ateşin önemi bazı yasakları da beraberinde getirmiştir. Kızılbaş Türkler ve Kürtlerde de ateşe bıçak 6 Alevi ve Bektaşi İnançlarının İslam Öncesi Temelleri, s. 120 7 Alevi ve Bektaşi İnançlarının İslam Öncesi Temelleri, s. 123 8 Alevi ve Bektaşi İnançlarının İslam Öncesi Temelleri, s. 125 9 Alevi ve Bektaşi İnançlarının İslam Öncesi Temelleri, s. 126 Meltem KARAKAŞ 337 tutmak, su dökmek, pis bir şey atmak yasaktır. Bunların, ateşin ölümüne sebep olacağı için, uğursuzluk getirdiğine inanılır.10 1.1.5. Su Kültü Dünya mitolojisinde su, yaratılışın, başlangıcın sembolüdür. Eski kültürlerde su, yaşamın başlangıcı, ölümsüzlük gibi anlamlar taşırdı. Hatta bazı mitolojik kaynaklarda da bu başlangıca ithafen Tanrı’nın ilk olarak suyu yarattığı anlatılır. Bu başlangıçla ilgili olarak su, ana rahminin de sembolüdür. Çünkü ceninin çevresi gelişim sürecinde suyla kaplıdır. Eskiden kadınlar çocuk sahibi olabilmek için mağaralardan çıkan suyu ya da nisan ayında baharın başlangıcıyla yağan yağmur sularını içer ya da karınlarına sürermiş ve böylece çocuk sahibi olacaklarına inanırlarmış. Bunlarla bağlantılı olarak Anadolu topraklarında bulunan ziyaret, türbe gibi mekânlardan alınan suların kerametine inanılır. Buralardan alınan sular hastalıklı bölgeye sürülerek hastanın iyileşeceğine inanılır. Bunun yanı sıra insanlar gördükleri rüyaları suya anlatarak rüyalarının iyiye, güzele yorulacağına inanırlar. Yine Hızır ve İlyas’ın buluşmasından sonra Hızır’ın denizlere hakim olması ve bunun sonucun-da suda hayatın başlaması suyun yaratılıştaki önemini gösteren başka bir örnektir. 1.2. Büyü Bilinen yollarla sağlanamayan şeyleri elde etmek, birine zarar vermek ya da zarardan korumak için birtakım gizli <güçleri> kullanarak doğayı ve doğa yasalarını zorla etkileme amacını güden işlemlerin tümüne büyü denir. 11 Büyü kelimesinin Türkçede eş anlamlısı ‘sihir’ ve ‘tılsım’ dır. Animist ve animatist dünya görüşü insanların canlı ve cansız varlıkları ve <kötü>, <zararlı> ve <zararsız> olarak ayırmasına sebep olmuştur. İlkel insan hem bu zararlı güçlerden korunmak için hem de bu güçleri kontrolü altına alabilmek için belli bir tekniğe dayanarak bunları kendisinin yararına veya başkasının zararına çevirmeye çalışmıştır. Bu çerçevede cin, peri, dev vb. inancı büyünün doğmasına sebep olmuştur. 1.2.1. Büyü Çeşitleri Büyü, temelinde yatan düşüncelere, psikolojik durumlara bir de büyüsel işlemlerin bünye ve amaçlarına göre kollara ayrılmaktadır. Bunların başlıcaları: Taklit büyüsü, temas büyüsü, ak büyü, kara büyü, aktif büyü, pasif büyü, av büyüsü vb. 10 Alevi ve Bektaşi İnançlarının İslam Öncesi Temelleri, s. 250 11 Sedat Veyis ÖRNEK, 100 Soruda İlkellerde Din, Büyü, Sanat, Efsane, Gerçek Yayınları, İstanbul 1995, s.135 338 Geçmişten Günümüze Alevilik I. Uluslararası Sempozyumu Bunlardan taklit ve temas büyüsü sempatik büyü adı altında toplanır. Büyüler uygulanışlarına göre de üç bölüme ayrılırlar: a) Uzaklaştırıcı uygulamalar, b) Hücum uygulamaları, c) İstekle ilgili uygulamalar12 Analoji büyüsü de denilen taklit büyüsünün esası, adından da anlaşılacağı gibi taklide dayanmaktadır. Hemen hemen bütün toplumlarda rastlanılan bu yaygın büyü çeşidi denemesidir. Taklit büyüsü işlemlerinde en çok görülen pratik yakma, kesme ve parçalamayla ilgili olanlardır. Bu büyü çeşidinde en çok kullanılan malzeme de zararı ya da ölümü istenilen kimsenin resmi, ağaçtan, çamurdan, balmumundan vb. yapılmış figürüdür.13 Büyü, kendi alanında amacına, elde etmek istediği sonuca göre, ak ve kara büyü diye ikiye ayrılmaktadır. Ak büyü, toplumun ve bireyin iyiliğine yönelmektedir. Hastalık, yaralanma, ölüm vb. gibi insancıl felaketlerle; sel, kuraklık vb. gibi doğal felaketleri önlemeye; evi – barkı, malı – mülkü, hayvanları, <geçiş> durumundaki çocukları, lohusaları, zararlı dış etkilerden korumaya yönelmektedir.14 İnsanın hayatına, sağlığına, malına – mülküne, evine – barkına, hayvanlarına zarar vermeye yönelen büyüye de kara büyü denmektedir.15 Doğa olaylarını etkileyerek iradesi altına almaya yönelen ve saldırgan bir özellik taşıyan büyüye aktif büyü denmektedir. Zararlı ve kötü dış etkileri uzaklaştırmaya, bunların zararlarından kaçınmaya ve bunlara karşı savunmaya da pasif büyü denmektedir. Bu büyünün esası, büyüsel güçle yüklü bulunduğuna inanılan uğursuz yerlerden, nesnelerden ve insanlardan kaçınmaktır. Örneğin gebe kadınların kimi yiyecekleri yememeleri; loğusaların zararlı etkilere karşı, yanlarında, kutsal yazı, bıçak, iğne, makas, mavi boncuk, nazarlık vb. bulundurmaları; ay halindeki kadınlara yaklaşılmaması gibi…16 12 100 Soruda İlkellerde Din, Büyü, Sanat, Efsane, s.141 13 100 Soruda İlkellerde Din, Büyü, Sanat, Efsane, s.142 14 100 Soruda İlkellerde Din, Büyü, Sanat, Efsane, s.145 15 100 Soruda İlkellerde Din, Büyü, Sanat, Efsane, s.145 16 100 Soruda İlkellerde Din, Büyü, Sanat, Efsane, s.146 Meltem KARAKAŞ 339 Diğer bir büyü çeşidi ise allopatik büyüdür. Bu büyüde bir şeyi karşıtıyla etkileme söz konusudur. Örneğin sıcağı soğukla, donu ateşle, yılanı ya da solucanı bütün sürüngenleri yakalayıp yiyen leylekle etkilemek gibi…17 1.3. Dua İbadetin en önemli öğelerinden biri olan dua, yalın haliyle yüce kudretlerin yardımını ve acımasını sağlamak, onları harekete geçirmek için, insanın içinde bulunduğu duruma göre o anki seslenişidir.18 Dualar sessizce okunduğu gibi yüksek sesle de okunabilir. Dualar edilirken birtakım jestler, mimikler yapılır. Genel olarak yola çıkarken, ekin ekerken ve alırken, doğumlarda, ölümlerde vb. durumlarda dua edilir. Aynı zamanda, güneş doğarken ve batarken, yemek öncesi ve sonrası da dua edilir. Dualar üç gruba ayrılır: İstek duaları, şükran duaları, yakınma duaları. İstek duaları, birey ya da cemaatin yüce kudrettin ya da tanrıların, isteğini gerçekleştirmesi için onlara yaptığı seslenişlerdir. Şükran duaları ise bir teşekkür manası taşır. İstenilen şey gerçekleştikten sonra yapılır. Yakınma duaları da tanrıların ya da yüce kudretlerin istenilen şeyleri vermemesi üzerine insanların onlara duyduğu öfkeyi yansıtmasıdır. Dualar belirli günlerde veya mekânlarda okunduğu zaman etki derecesi artabilir. Bunlar türbeler, ziyaretler gibi kutsal olarak kabul edilen mekânlardır. 1.4. İbadet Bireylerin ve cemaatin tanrılara, yüce kudretlere, atalara, ölülere karşı yerine getirmeleri gereken dinsel buyrukların tümüne ibadet denir. Bundan da insanın birtakım kudretlerle bağını sağlayan işlemler ve pratikler anlaşılmaktadır.19 İbadetin temelinde tapınma, korku ve saygı vardır. Gerek tapınılan kudret gerek ibadetin şekli dinsel ve kültürel yapıya göre değişmektedir. İbadet yerleri genelde tanrısal kudretlerin, evliyaların bulundukları ya da bir şekilde kendilerini gösterdiklerine inanılan mağaralar, tepeler, kayalıklardır. 17 100 Soruda İlkellerde Din, Büyü, Sanat, Efsane, s.146 18 100 Soruda İlkellerde Din, Büyü, Sanat, Efsane, s.83 19 100 Soruda İlkellerde Din, Büyü, Sanat, Efsane, s.78 340 Geçmişten Günümüze Alevilik I. Uluslararası Sempozyumu İbadetin eksiksiz olarak yerine getirilmiş olması için birtakım koşullar vardır. Bunların önemlileri şöyle sıralanabilir:
a) İbadeti ya da ayini yönetecek bir din adamının (klan yaşlısı, şaman, medizinman) bulunması gerekir.
b) İbadeti ya da ayini yönetecek olanla katılanların belli bir ön hazırlığı yerine getirmeleri gerekir (yıkanmak, oruç tutmak, bedeni ve yüzü boyamak, törensel giysiler giymek vb.).
c) İbadet ve ayini sırasında belli şeyleri yapmak ya da yapmamak, ritüel kaçınmalara dikkat etmek gerekir (susmak, gülmemek, yüksek sesle konuşmamak vb.).
d) Belli yerlerde ibadet etmek, ayin ve tören düzenlemek gerekir (tapınaklar, kurban yerleri, mezarlıklar, köy alanı, , koruluklar, resimli kayalıklar, mağaralar vb.).
e) Belli zamanlarda ibadet etmek gerekir (bayram ve törenlerde, kuraklık, savaş zamanlarında vb.).
f) İbadet, kurban adağı, hediyeyi gerektirir.
g) İbadetle kurbanın ve duanın yanı sıra dans, müzik ve ritüel içerikli oyunların da bulunması gerekir.
h) Özel kült araçlarının bulunması ve kullanılması gerekir (idoller, maskeler, çurungalar, müzik aletleri vb.).
ı) İbadetin bölümlerinden olan ritlerin belli kurallara bağlanarak, dondurulması ve kapalı bir sistem içerisinde işlemesi gerekmektedir.20 1.5. Kurban İbadetin önemli bir bölümünü teşkil eden kurban, doğaüstü alana giren kudretlerle barışıklığı sağlamak, onların verdiklerine teşekkür etmek ve onlardan bir şeyler istemek için sunulur.
21 Örnek yönelmiş olduğu amaçlara göre, kurbanı dört gruba ayırmıştır:
a) İstenilen şeyi elde etmek için sunulan kurbanlar,
b) Elde edilen şeye teşekkür için sunulan kurbanlar, 20 100 Soruda İlkellerde Din, Büyü, Sanat, Efsane, s.82-83 21 100 Soruda İlkellerde Din, Büyü, Sanat, Efsane, s.87 Meltem KARAKAŞ 341
c) Bir günahı, bir kusuru bağışlatmak için sunulan kurbanlar,
d) İlk üründen, ilk avdan vb. yüce varlığa sunulan hak kurbanları.
22 Kurbanları kanlı ve kansız diye ikiye ayırabiliriz:
Kanlı kurbana her çeşit hayvanın yanında insanın bedeninin bir yerinden akıtılan kan da girer. Kanı akıtılan hayvanlara koyun, keçi, horoz, at, rengeyiği, ayı gibi hayvanlar örnek verilebilir.
Kansız kurbana ise her türlü yiyecek, içecek, değerli eşya örnek olarak verilebilir. Örneğin, Zerdüştler kutsal ateşe ekmek ve süt kurban ederlerdi. Bazı Türk boyları ise kurbanı kesmeyip, boğarlardı.
2. DERSİM’DE KUTSAL MEKÂNIN ÖNEMİ VE MUNZUR BABA
Resmi kaynaklarda Tunceli olarak geçen araştırma alanıma giren bölgenin adı 1935 yılında değiştirilmiştir. Dersim adı TBMM’nin çıkardığı yasayla, Tunceli olmuştur. Bu dönemde sadece Tunceli değişikliği değil aynı zamanda birçok köyün, dağın isimleri dahi değiştirilmiştir. Yine Dersim kelimesinin kökeni hakkında değişik söylenceler vardır. Der, kapı; sim, gümüş kelimelerinin birleşmesiyle Dersim olan ve “Gümüş kapı” anlamına geldiği yıllardır söylenegelir. Fakat işin aslı şudur ki; bölgede konuşulan Kırmancki telaffuzuyla Dersim, Dêsim diye söylenir.23 Bölgede yaşayan yaşlılar geçmişte de günümüzde de hala bu otantik Kırmancki telaffuzu kullanırlar.24 Buradan hareketle “dês” duvar anlamındadır. Bölgenin coğrafik yapısını düşünürsek dağlık bir alandır ve “duvarlı, dağlık” anlamını teşkil etmektedir. Sonuç olarak da “Dêsim” Dersim olarak günümüze kadar gelmiştir. Dersim’in köken VI. yüzyılda Hazar Denizi’nin güneyinde yaşayan Deylemlilere kadar uzanmaktadır. Deylemliler yurtlarını Arap, Fars, Türk ordularına karşı korurlar. Bu koruma çabası 1256’da Moğol istilasına kadar devam eder. Bu istiladan kaçarak batıya göç eden bir kısım Deylemliler bugünkü Dersim’e yerleşmiştir. Dersim’in sahip olduğu özgün doğa yapısı onun kültürüne, yaşam tarzına da yansımıştır ve kendisine sığınan her halka dağlarıyla, toprağıyla, insanıyla, suyuyla kucak açmıştır ve hayat vermiştir. 22 100 Soruda İlkellerde Din, Büyü, Sanat, Efsane, s.88 23 Bakınız Metin Kemal KAHRAMAN, Çeverê Hazaru Albümü 24 Sultan Gerçek (83), Pülümür 342 Geçmişten Günümüze Alevilik I. Uluslararası Sempozyumu Onun bu özgün yapısının inançlara yansıyan tarafı ziyaretlerde yani kutsal mekânlarda yoğunlaşmıştır. Bu ziyaretler günlük yaşam içerisinde pratik olarak insan yaşamının her anında vardır ve birçok farklı işleve sahiptir. İnsanlar sadece dilekte, istekte bulunmak için değil sahip olduklarından taraf şükranda bulunmak için de kutsal mekânları ziyaret ederler. Örneğin, Pülümür ilçesine bağlı Şeteri (Dağyolu) köyünde Mehmet Yıldız (75) ile yaptığım röportajda köyün suyunun geldiği yer olan Merge yaylasına gidip suyun gözesinde her sene yaz aylarında yılda bir kez şükran anlamında kurban kesildiğini öğreniyoruz. Yine aynı köyde “Kallo SipêAksakallı Dede” adlı ziyaret, köy sakinleri tarafından ziyaret edilen, kurban kesilen, niyaz25 dağıtılan önemli bir mistik mekândır. Dersim’de Düzgün Baba, Munzur Baba, Hızır Gölü, Ana Fatma, Buyer Baba gibi mitosların yanında hemen her köyün veya aşiretin kendine özgü bir ziyareti vardır. Aşağıda Şeteri Köyü’ndeki Kallo Sipê, Aksakallı Dede ziyareti buna bir örnektir.
Fotoğraf 1: Pülümür Şeteri Köyü Kallo Sipê Aksakallı Dede Ziyareti 25 Yörede tereyağı, un ve sütten yapılan ekmektir. Fakat para ya da bir takım yiyecek ve giyecekler de niyaz adını alır ve kutsal mekânda dağıtılır. Meltem KARAKAŞ 343 Bu köy ziyaretleri kendilerinden daha güçlü ziyaretlere ulaşılamadığı zaman insanların tercih ettikleri ziyaretlerdir diyebiliriz. Bu ziyaretlerin Dersim Alevilerinin hayatında manevi olarak önemli bir yeri vardır. Ziyaretleri iki başlık altında toplarsak, ilk olarak, islâm öncesi etkileri barındıran güneş, ay, ateş, su, ağaç vb. doğaya ait unsurları örnek verebiliriz. İkinci olarak da İslâmiyetin etkisiyle tasavvufi kökenli olarak bölgeye giren Haq, Muhammed, 12 İmam, Ali, Seyit, Pir, Evliya gibi kavramlardır. Şimdi bu ziyaretlerden biri olan İslâm öncesi ve İslâm sonrası öğeleri içinde barındıran Dersim ilinin Ovacık ilçesinde bulunan ve Dersim’i ikiye bölen Munzur suyunun gözelerinin bulunduğu Munzur Baba26 ziyaretini kısaca inceleyeceğiz.
Fotoğraf 2: Munzur Baba’nın genel görünümü 26 Tunceli, Ovacık, Ziyaret Köyü 344 Geçmişten Günümüze Alevilik I. Uluslararası Sempozyumu
Fotoğraf 3: Munzur Suyu gözeleri
Fotoğraf 4: Kült objesi olan kayalar Meltem KARAKAŞ 345
Fotoğraf 5: Munzur Baba’da kült objesi olarak kabul edilen bir ağaç
Fotoğraf 6: Munzur Baba’da kült objesi olarak kabul edilen bir kaya 346 Geçmişten Günümüze Alevilik I. Uluslararası Sempozyumu Dersim’de insanlığın varlığı milyonlarca yıl öncesine dayanmaktadır. Dersim’in en eski dönemlerinden günümüze kadar geçen süreçte birçok boy, kabile geçti dağlarından, ovalarından ve buralara gelenler önce yaşam kaynağı olan su kenarlarını mesken tuttu. Munzur dünyanın en büyük akarsuyu olmadı belki ama Anadolu’da ve Mezopotamya’da en çok konuşulan ve önemini asla yitirmeyen bir akarsu oldu. Yörede dağlar, ağaçlar, tepeler, akarsular, kayalar, vb inanç öğesi olarak kutsal mekân algısının somutlaştırıldığı çeşitlilik gösteren objeler / mekânlardır ve bunlar Dersim halkının itikadında önem arz etmektedir. Anlatmaya çalışacağım mekân yani Munzur Baba yukarıdaki öğelerin çoğunu içinde barındırmaktadır. İlk olarak bu kutsal mekânın efsanesini anlatarak konuya giriş yapalım. Efsanenin kahramanı olan Munzur, Ovacık’ta bir ağanın yanında çobandır. Ağası bir gün hacca27 gider. Hacda iken canı helva ister ve Munzur bunu hisseder. Ağanın eşinin yanına gider ağası için helva hazırlamasını ister. Ağanın eşi de Munzur’un canının helva istediğini ama utandığı için söyleyemediğini düşünür. Helvayı pişirip Munzur’a verir. Munzur helvayı alır kısa bir süre içinde ağasına götürür ve aynı hızla geri döner. Ağası köyüne geri döndüğü vakit tüm köy halkı onu ziyarete gider. Köy halkı arasında ağasını görmeye gelen elinde bir tas sütle Munzur da vardır. Köy halkı ağasının elini öpmeye çalışır fakat ağa asıl kerametin kendisinde değil Munzur’da olduğunu söyler ve olanları anlatır. Bunun üzerine köylü Munzur’a doğru koşar. Bunu gören Munzur, bir anda arkasını döner ve kaçmaya başlar. Kaçarken elindeki tastan dökülen her süt damlasının düştüğü yerden Munzur Suyu’nun kaynakları oluşur ve bembeyaz sular çıkmaya başlar. Kendisi de son damlanın düştüğü yerde sır olur. Fotoğraf 2’de de görüldüğü üzere su sürekli bir akış halindedir. Yöre halkı bu mistik mekânı sık sık ziyaret etmektedir. Munzur’un elindeki tastan yere dökülen süt damlalarının düştüğü yerden çıkan sular fotoğraf 3’te görülmektedir. Yine fotoğraf 4, 5 ve 6’da gördüğümüz ağaç, kaya, ateş kültleri Dersim Alevileri açısından önemini burada da korur. İnsanlar bu mistik mekânda kurbanlarını keser, çıralarını 28 fotoğraf 8’deki gibi bir kaya üzerinde yakar ya da fotoğraf 5’teki gibi bir ağaca bağlarlar. Halk niyazlarını ziyaret çevresinde toplanan insanlara dağıtır. Hızır orucu bitiminde, bahar başlangıcında, düğünlerde, özel günlerde halk burada toplanır. Munzur Baba’ya olan bağlılıklarını dile getirirler. Aynı zamanda ziyarete gelen inşa- 27 Burada hac kelimesiyle yörenin inançlarını düşündüğümüzde Mekke değil Kerbela olduğunu anlıyoruz. 28 Yörede dini merasimlerde, ziyaretlerde iplikten, balmumundan yapılan bir çeşit mum. Ziyaretlerde, mezarlarda yakılır. Meltem KARAKAŞ 347 nlar Munzur suyunun kutsiyetinin farkındadır ve şişelerle buradan evlerine su götürürler. Kimi insan bu suyu hastalıklı bölgesine sürer kimi insan da şifa niyetine içer. Ayrıca insanlar Munzur Baba’dan topladıkları taşları veya toprağı evlerinin görünmeyen bir yerine koyarak evlerine bereket getireceğine inanırlar. Özetle yöre insanı hem taleplerini dile getirmek için hem de şükranlarını sunmak için bu mistik – majik mekâna gelir ve dua ederler. Munzur Baba’ya farklı köylerden, aşiretlerden hatta farklı şehirlerden dahi insanlar gelir. Burada çoğu bireysellikten çıkıp biraradalık hissine kavuşurlar. Ortak toplum yapısını ve algısını canlı tutarlar. Munzur Baba, Dersim yöresinde inanç bağlamında önemli bir mitostur. Tek fark kendisi gibi sır olan Düzgün Baba ( Duzgi, Kemerê Duzginî, Koyê Duzginî ) gibi herhangi bir aşirete bağlı değildir. Dersim’i ikiye bölen Munzur suyu bölgenin yaşam kaynağıdır ve geçmişte topraklarına, insanına nasıl hayat verdiyse gelecekte de aynı inançla akmaya devam edecektir.
3. SONUÇ Bu çalışmayla Dersim’deki Alevilik algısını ve kutsal mekânın önemini anlatmaya çalıştım. Coğrafyanın sahip olduğu özgünlük, söz konusu yörede inanç bağlamında da kendisini göstermiştir. Farklı etnik ve dinsel kökenli insanların yıllarca sorunsuz bir şekilde birlikte yaşaması karşılıklı kültür alışverişini doğurmuştur. Bölgenin sahip olduğu doğa inancı daha sonraları tasavvufi kökenli seyitlerin yöreye gelmesiyle ve 20. yüzyılda ulus devlete dahil olmasıyla kendisini kutsal mekân dediğimiz mağaralardan, su kenarlarından alıp ‘cem evi’ olarak inşa edilen ibadethanelere bırakmıştır. İşte bu şekilde gerek bereketiyle, coşkusuyla Munzur’un; gerek heybetiyle, koruyuculuğuyla da Düzgün’ün bu yörede önemini asla kaybetmeyeceği ve ziyaretçilerinin yollarını boş bırakmayacağı günümüzde açıkça görülmektedir.
KAYNAKÇA
Ahmet Yaşar OCAK, Alevi ve Bektaşi İnançlarının İslam Öncesi Temelleri, 8. Baskı, İstanbul, 2010.
Ahmet Kerim GÜLTEKİN, Tunceli’de Kutsal Mekân Kültü, 1. Baskı, Ankara, 2004.
Dilşa DENİZ, Yol/Re: Dersim İnanç Sembolizmi Antropolojik Bir Yaklaşım, 1. Baskı, İstanbul, 2012.
Doğan MUNZUROĞLU, Toplumsal Yapı ve İnanç Bağlamında Dersim Aleviliği, 1. Baskı, Ankara, 2004. 348 Geçmişten Günümüze Alevilik I. Uluslararası Sempozyumu Munzur ÇEM, Dersim’de Alevilik, 1. Baskı, İstanbul, 1999. Sedat Veyis ÖRNEK, 100 Soruda İlkellerde Din, Büyü, Sanat, Efsane, Gerçek Yayınları, İstanbul, 1995.
Sedat Veyis ÖRNEK, Etnoloji Sözlüğü, Ankara, Ankara Üniversitesi Basımevi, 1971