Son konser etkinliğinden sonra belki insanlarımızı birazcık düşünmeye sevkeder diye fikirlerimi belirtmek istedim. Burada yazdıklarım kendi görüşlerimdir ve Kanada Alevi Kültür Merkezini hiçbir şekilde bağlamaz.
Toplumsal, kültürel açıdan gelişmiş toplumlarda insanların hak ve değerlerini korumak, bunu yaparken güç birliği oluşturabilmek için örgütlenmek zorunluluktur. Kimsenin tek başına bunları başarma gücü yoktur. Bunun için toplumun güvenini kazanmış insanlar demokratik seçimle toplumlarının isteklerini yerine getirebilmek için sorumluluk alırlar. Bundan sonra insanlara düşen, seçtikleri kişilerin görevlerini ne kadar yerine getirdiğini denetlemek ve gerekirse o göreve daha layık insanları örgütlenmemin başına getirmektir. İnsanlar örgütlenmeleri demokratik ortamlarda her zaman eleştirebilir, gidişattan duydukları memnuniyeti veya rahatsızlığı dile getirebilirler. Buna karşılık kurumların da insanlardan örgütlenmeyi güçleri oranında maddi yönden desteklemek, yapılan etkinliklere katılmak, güzellikleri yüreklendirmek, yanlışları düzeltmeye çalışmak gibi beklentileri vardır.
Bu amaca hizmet etmek için birkaç yıldan beri düşündüğümüz bir etkinliğin hazırlıklarına yaklaşık üç ay önce başladık. Sanatçılarla bağlantıya geçtik, salon aradık, ses sistemi konusunda araştırmalar yaptık, reklam-tanıtım gibi konularda ne yapmamız gerektiğini tartıştık. Gelen sanatçıların haricinde kendimizden neler sunabileceğimizi düşündük. Gücümüzün yettiğince en değerli sanatçıyı, en kaliteli mekanda insanlarımızla buluşturmak istedik. Çünkü inandık ki Alevi inancı, deyişleri, türküleri, kainatı kucaklayan değerleri ile sıradan yerlere layık değildir. Böyle etkinlikleri, sanatçı sahnedeyken insanların yiyip-içip sohbet ettiği, ortalıkta dolaştığı mekanlarda yapmak istemedik. İnsanlarımız senede bir gün bile olsa dinlesin, kim olduğunu, nereden geldiğini, nereye gittiğini anlasın istedik. O insanlarında o güzel kültürün birer ferdi olarak en iyiye layık olduğunu düşündük. Kimsenin aklına birşey gelmemesi için tüm kazancın belgeleriyle derneğe bırakılacağına dair sözleşme yaptık. Tüm boş zamanımızı, ailemize, çocuklarımıza, dinlenmeye, daha fazla para kazanmaya ayırmak varken bu yol, bu güzel inanç buralarda bizden sonrada yaşasın diye seve seve dernek çalışmalarına verdik. Gelen yabancı konuklarımıza göğsümüzü gere gere ‘İşte biz buyuz’ demek istedik. Beklediğimiz tek karşılık insanların bu kültürü, bu derneği, bu etkinliği sahiplenmesi ve bizi yanlız bırakmamasıydı.
New Jersey, Rochester, Atlanta, Val d’or, Montreal, Edmonton gibi Kuzey Amerika’nın dört bir yanından insanlar koşarak geldiler ama Toronto’da yaşayan sözde Aleviler, sözde demokratlar, sözde Kürtler gelemediler. Salonun neredeyse yarısı boştu. Portekiz’de, Slovenya’da, Singapur’da bir tek Türkün, bir tek Kürdün olmadığı binlerce kişilik salonları dolduran Aynur gibi bir sanatçıyı düğün salonlarında görürüz umudu ile konsere gelmeyenler oldu. Kendi kısır döngüsü içinde dolanıp duran insanlarımız intenete girip YouTube’da Albayraklar‘ı arasın, dinlesin, onlar hakkında yazılan yorumları okusun ve ne kaçırdıklarına kendileri karar versinler. Ali Rıza ve Hüseyin Albayrak gibi benzeri belkide bir daha gelmeyecek kalitede insanları canlı olarak dinleme, belki tanışma fırsatını sadece 45 dolara değiştiler. Ama gönül isterdiki maddi çıkar gözetilmeden şimdiye kadar sadece yılda bir kez yapılabilen bu etkinliklere safça ümit ettiğimiz sayıda katılım olsun ve bu tür etkinlikleri daha sık yapabilelim. Gelmeyenler gelenlere sorsunlar ve bilsinler, anlasınlar ki kaybeden o gün o konsere gelmeyenler oldu.
Burada bir derneğimiz olduğunu hatırlatsın diye, duvarlarımızı süslesin diye bastırdığımız takvimlerin bile yüzüne bakan olmadı. Oysa seçtiğimiz resimler güzel oldukları kadar anlamlıydı da. Durumumuzu anlatırcasına her sayfada karlı bir dağ resmi vardı. Güvendiğimiz, sığındığımız ama her seferinde kar yağan, bizi de, kendini de zor durumda bırakan dağların resimleri.
Toplum olarak, canını, malını bu güzel yolun kaybolmaması için düşünmeden feda eden atalarımıza layık olamadık. 72 millete bir gözle baktığını her fırsatta söyleyen, üstelik çoğu Kürt asıllı olan insanlarımız Aynur’un Kürtçe türkü-değiş söylemesinden rahatsız oldu. Müziğin, kültürün dilinin olmadığını bilemediler. Oysa ‘Gönül Yarası’ filminde Meltem Cumbul’un dediği gibi o türkülere ağlamak için insanın Kürtçe bilmesine bile gerek yok ama önyargısız olarak dinlemek gerek. Aynur’un Laz gitaristi Fatih Yaşar’dan Lazca birkaç türkü söylemesini istedik ama programı değiştirmek istemedi. Birde Lazca türkü söylenseydi demek ki insanlarımız belkide bizi döveceklerdi.
Ne acı ki, bizim çocuklarımızla, gençlerimizle dışarıdan gelen insanlar, sanatçılar gurur duydular ama biz onları seyretmeye gelmeye bile tenezzül etmedik. O gençlerin kendi aralarındaki ve büyüklerine gösterdikleri samimi saygıyı, sevgiyi göremedik. Altın gibi çocuklarımıza destek olacağımıza, haksız eleştirilerimizle onları da kendimize benzetmeye çalışıyoruz. Bunlar hep bizim çocuklarımız. O gün orada yüreğinin nakışlarını insanlara göstermek için semah dönenlerde bizim, o gün nerede ne yaptığını anne-babasının bile bilmediği çocuklarda. İstiyoruz ki çaresizlikten kendi ellerimiz kendi yakamızı yırtmadan, zaten her yandan esen yozlaşma rüzgarı bu ateşi söndürmeden, gayretlerinin karşılığında toplumdan takdir yerine eleştiri dinleyen insanlarımız bu toplumdan ümidini kesmeden bu gaflet uykusundan uyanalım. Beğendiğimiz işlere destek olalım, kötü giden işleri değiştirmek için sadece çenemizi değil elimizi, aklımızı kullanalım. Ne olur bir düşünün. Çoğumuz bugün oturduğumuz herbiri yaklaşık yarım milyon dolarlık evlerle karşılaştırdığımızda ahır gibi kalan evlerden, o yoksulluklardan geldik. Ama inanın o zamanlar içimizde daha fazla insanlık ve muhabbet sevgisi vardı, daha çok insandık. Çünkü bu maddiyat yarışı o zamanlar bizim köylerimize henüz girmemişti. Ama Kapitalizm denen bu lanet düzen malesef bizleride çıldırttı. Parayı herşeyin önüne koyar olduk. İnsanlığımızı koruyamazsak o güzel evlerde mutlu olamayacağımızı ya anlamadık yada anlamak istemedik. Boyumuzdan büyük borçların altına bizi sokup, bizi bankaların gönüllü kölesi yaptılar. Ailemizi, sağlığımızı hatta hayatlarımızı feda etmeye kadar vardı bu yarış. Oysa eskiden derdimiz çoluk çocuğumuzun karnını doyurmak, altında yaşayacakları bir çatıları olmasıydı. Bunları ne zaman unuttuk? Unutmayın dostlar, kişinin gerçek değeri, malı mülkü bir kenara konduğu zaman geriye kalan değeridir.
Biz Kanada Alevi Kültür Merkezi’nin adına yakışır bir yere gelmesi için uğraştık, görünüşe bakılırsa çokda uğraşacağız. Bir tek sohbetimize-çalışmamıza katılmadan, uzaktan, kulaktan dolma dedikoduların taşıyıcılığını yaparak derneğin Kürtlerin ele geçirdiğini söyleyen arkadaşlara birkaç sözüm olacak. Şu anki yönetim kurulu, Kültür Merkezimizin ne bir Kürt derneğine nede Türk derneğine dönüşmesine izin vermeyecektir. Bunu anlatmak, ispatlamak mutlaka zaman alacaktır ama biz bu konuda kararlıyız. Kaldı ki bu iddialar doğru olsa bile, bu konuda samimi olan, Aleviliğe bağlı bir insanın yapması gereken asıl şey, kendi köşesine kaçmak değil, oturduğu yerde haksız-aleyhte propaganda yapmak değil, gelip derneğine sahip çıkmaktır. Herkes şunu anlasın ki orası gönlünde insan sevgisi olan ve bunun için birşeyler yapmaya çalışan herkesin derneği. Bizim Türklük-Kürtlük diye bir sorunumuz yok. Öyle bir yaklaşım zaten Aleviliğe yakışmaz. Hem yönetimde, hem gençlik kolunda çalışmalar yapan Türk ve Kürt arkadaşların bu konuda hiç bir sıkıntısı yok. Aleviliği biz biliyoruz, gelin size de öğretelim diye bir iddiamız da yok. Bizim tek istediğimiz öncelikle Alevilik olmak üzere insanı ilgilendiren her konuda okuyarak, konuşarak, tartışarak doğruları bulmak, eksiklerimizi birbirimizden tamamlamaya çalışmak.
Bizim amacımız, bu yola gerçek anlamda hizmet eden, onu para uğruna yozlaştırmaya değil, yüceltmeye çalışan sanatçılarla omuz omuza vermek ve bizi gururlandıracak çalışmalar yapmaktır. Her yıl sayısız düğünde halay çekme fırsatımız her zaman var. Hatta dernek olarak halay geceleri de düzenleyebiliriz. Ama biz bu tür kültürel etkinliklerde daha çok dinlemek, dinletmek, öğrenmek, öğretmek istiyoruz. Sanatçı seçerken buna dikkat ediyoruz. Sanatçı bizi eğlendirsin, o çalsın biz oynayalım diye düşünmüyoruz. Bu kaliteden ne olursa olsun ödün vermek istemiyoruz. Bu yola, bu kültüre biraz saygınız kaldıysa, ne olur orada burada değil, ne istiyorsanız gelip yüzümüze söyleyin. Konuşarak doğruyu yanlışı bulalım. Günden güne kaybolan, kaybedilmeye çalışılan bu evrensel kültürden vaz mı geçelim? Yoksa bu gayretlerimizin hepsi boş mu?
İlginizi nasıl çekelim? Bir sonraki konsere kimi getirelim? Ankaralı Turgut’u mu ?
Hoşçakalın ama duyarsız kalmayın çünkü şu anki gidişat hiç hoş değil.
Ve şunu aklınızdan çıkartmayın: Çözüme destek vermeyenlar sorunun parçası olurlar.
İrfan Gürel
Kanada Alevi Kültür Merkezi
Basın ve Halkla İlişkiler Sorumlusu