Avrupa Alevileri: “Osmanlının ortaçağ dünyasına değil, çağdaş dünyaya bak”

Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu’na bağlı Alevi Federasyonlar, AKP’nin Alevi Açılımı, “Cemevlerinin Hukuki Statüsü ve Geleneksel İrfan Merkezleri” hakkında ki düşüncelerini ve Avrupa’daki kazanımları ekseninde AKP’ye doğru yolun ne olduğuna dair çözüm önerilerini nasıl sundular.


Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu ve Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu Genel Başkanı: Hüseyin Mat

“12 Eylül zihniyeti, kurumları ile artarak ediyor.”

Hüseyin Mat: AKP iktidarı kendi projelerini meşrulaştırmak için bunları farklı baslıklar altında topluma sunuyor. Hukuk sistemini ele geçirmek için yapılan anayasa referandumunu 12 Eylül ile hesaplaşma baslığı altında kamuoyuna sunmuştu. 12 Eylül zihniyeti, kurumları ile artarak devam ediyor. 12 Eylül zihniyetiyle bir hesaplaşma olmadığı gibi, onları koruyan bir tavır içinde olduğunu her fırsatta göstermiştir.

Gecen dönemde din dersleri ile ilgili yapılan düzenlemede Aleviliğin de din derslerinde işleneceği argümanı getirilmişti. Ancak Alevilik bahanesi ile Kur`an, peygamberin hayati vb.. başlığı altında yeni Sünni İslam dersleri de uygulamaya kondu. Alevilik ise bir kaç sayfaya indirgenmiş ve Sünni İslam yanında bir garnitür gibi islenmiştir. Orada verilen Alevilik de Alevi teolojisinden ziyade Sünni bakış açısıyla islenmiştir.

Cem evlerinin hukuki statüsünün tanımlanması için ibadethanelerle ilgili yasada cami, sinagog, kilise gibi ibadethane kavramlarının yanına cem evinin de konması yeterli olacaktır. Bu bahane ile Tekke ve Zaviyeler kanununun kaldırılmak istemesi tümüyle hukuki dayanağı olmayan bir uygulamadır. Kanımca, yandaş cemaatlerin toplumun her kesimindeki nüfuzunun artmasını sağlayacak. Amaç da budur zaten.

“AKP Alevileri ve Aleviliği kullanarak, devlet Sünniliğine ve selefiliğe alan açıyorlar.”

Hüseyin Mat: AKP`nin rızası olmadan kendi makam arabasının bile ne olacağına karar veremeyen Diyanet İsleri Başkanı AKP`nin oluru-desteği olmadan cemevleri konusunda bu nevi çıkışlar yapamaz. Diyanet`in sahiplendiği tavır AKP`nin tavrıdır. AKP iktidarı inanç özgürlüğü konusunu ön plana alarak iktidar alanını genişletmiş bir harekettir. Alevilerin inanç özgürlüğünü her fırsatta ayaklar altında alan AKP iktidarı Aleviler konusundaki tavrı ile inanç özgürlüğü söyleminin sadece Müslümanlar ve siyasal İslamcılar için olduğunu ortaya koymuştur. AKP inanç özgürlüğü hususunda samimiyetsiz ve laiklik karşı mezhepçilik inşa ediyor.

AKP Alevileri ve Aleviliği kullanarak, devlet Sünniliğine ve selefiliğe alan açıyorlar. Hem kendine yeni bir meşruiyet alanı açmak hem de içeriden ve dışarıdan gelen baskıları da kırmak için Alevilere hak veriyormuş gibi yapıp içerikten uzak, şekilci düzenlemeleri dışarıda ve içeride hak veriyormuş gibi gösterme, kendini inanç özgürlüğü sağlayan demokratik gibi gösterme eğilimidir. Mantık olarak sade diyalogu ama sağladığını söyleyen, ama eşit göz izazında ve eşit haklar temelinde bir diyaloga karşı olan gören iktidarın bu cemevleri hamlesi, Gülen cemaatinin cami cemevi projesi ile aynı istikamettedir.

“Cemevleri Avrupa’da ibadet yeri olarak tanırken, Türkiye’de cemevini halen cümbüşevi olarak gören zihniyet var.”

Hüseyin Mat: Diyanetin cem evi konusundaki bakışları da AKP`nin Diyanet ile Aleviler konusunda hem fikir olduğunu, asimilasyon projesini devam ettirmek istediğini göstermektedir. Cemevleri Avrupa’da ibadet yeri olarak tanınması ve ibadet yeri olarak kabul edilmesiyle birlikte; Alman Anayasası’nın 7 maddesinin 3 bendine dayanarak Alman devlet okullarında Alevilik Dersleri verilmiştir. Bu kazanımlara paralele olarak Almanya’da Aleviler ve Alman Devlet nezdinde Hak Eşitliği Anlaşmaları (Hamburg, Aşağı Saksonya, Bremen) imzalandı. Cem evleri devletle yapılan Hak Eşitliği sözleşmelerinde de ibadethane olarak kabul edilmiştir. Alevi kurumları gibi NRW Eyaleti Başın Komisyonu, Bremen Eyaleti Kamu Radyo Yayın Kurulu pek çok alanda temsil edilerek ile eşit haklara kavuşmuştur. Almanya Cumhurbaşkanı Sayın Joachim Gauck Berlin Cemevi’ni 21 Mart Nevroz Bayramı’nda ziyareti, Almanya ve Türkiye siyasi parti genel başkanlarının Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu’nun genel merkezini ziyaret etmeleri, bakan ve milletvekilleri basta olmak üzere birçok bürokratın tek elden Alevileri muhatap almaları, Aleviler açısından önemli bir gelişmedir. Kısacası sunu açık bir şekilde söyleyebiliriz; Almanya’da Aleviler ve Alevilik özgürleşmiştir. Aleviler, Aleviliğin doğduğu, kendini ifade ettiği, tanımladığı Anadolu topraklarında da özgürleşmelidir.

30 yıllık Avrupa göç hayatında Alevilik bu haklara kavuşurken binlerce yıldır Anadolu topraklarında tek bir demokratik hakkı verilmemiştir. Avrupa`da Alevilere sağlanan bu haklar inançlara duyulan saygının ve hukuksal olarak güvence altına alınmasıyla ilişkilidir. Avrupa`daki devletlerde ve buralardaki dinler arası diyalog, din dersleri çalışma gruplarında Alevi kurumları ile eşit göz izazında oturan ve katılan Diyanet, Avrupa`da Cem evlerinin ve Aleviliğin kendine özgü inanç olarak kabul edildiğini bilerek oturmasına rağmen, Türkiye’de Alevilere kırmızı çizgi dayatması, otoriter, dayatmalar ile farklılığı kabullenmeyen, onları tanımlamaya, Alevilere asimilasyon çizgisi dayatmaya çalışması tam bir iki yüzlülüktür.

“Dedelere maaş yeni bir asimilasyon aracıdır. Ne dedelere ne imamlara maaş olamaz.”

Hüseyin Mat: Devletin Alevilere bakış açısı sorunlu, hala Aleviler ile ilgili asimilasyon için gizli stratejiler geliştiren, Alevi ev ve köylerini, Alevi kişileri fişleyen bir devlet akli ve mantığına cem evlerinin teslim edilmesini istemek mantıklı değildir.

Uzun vadeli olarak Almanya`daki modelden esinlenilerek Türkiye`ye uygun bir model geliştirilebilir. Almanya`da kamu tüzel kişiliği statüsü olan dini kuruluşlar vergi beyannamesinde de ismen geçiyorlar. İsteyen vatandaş istediği dini kuruluşa vergisinden pay kesilmesini isteyebiliyor. Herhangi bir dini kuruluşa vergi verilmesini istemiyorsa da tercihini ona uygun yapıyor. Devletin bir kurumu da gelen vergileri, masrafları düştükten sonra ilgili kuruluşa aktarıyor. Burada da kişisel bilgilerin güvence altına alınması ve bu bilgilerin sadece o kurumda kalması çok önemli. Bu da yasal ve anayasal düzenleme ile güvence altına alınabilir ve bu çalışmayı yapacak kurum gerçek anlamda özerk bir yapıya kavuşturulabilir.

Dedelere maaş yeni bir asimilasyon aracıdır. Ne dedelere ne imamlara maaş olamaz. Bu laiklik karşıtıdır. İsteğe bağlı inanç vergisi modeline geçilebilir. Böyle bir model olursa, Alevi kurumları da Türkiye’de böylesi bir modeli benimseyebilir. Ayrıca teolojik olarak da dedelere maaş mümkün değildir. Alevi dedeleri hizmet yürüttüğü toplumdan rızalık alarak hizmet yürütürler. Maaşla atanan dedelerin böyle bir hakki ve yetkisi olamaz. Alevilerin itirazı da özelikle bu kapsamda değerlendirilmeli ve Alevilerin devletin Alevisi olmayacağız söyleminin ne anlama geldiği daha iyi anlaşılmalıdır.

“Laiklikle kavgalı Diyanet kurumu kaldırılmalıdır.”

Hüseyin Mat: Sorunların temelinde reform sürecinkinden geçmemiş hala laik devlet anlayışı ile barışık olmayan , Suudi Vahabi inancının etkisinde bir İslam anlayışı ve bu anlayışın devletteki kurumsallaşmış karşılığı olan Diyanet var.

Diyanet tümüyle Sünniliğe hizmet amaçlı çalışan bir kurumdur. Laik bir devlette, devlet inançlar karsısında tarafsız ve onlara eşit mesafede olmalıdır. Diyanet`in varlığı bu ilkeye terstir. Ayrıca Diyanet`e anayasal bir statü kazandırılması da yanlıştır. Diyanet sahip olduğu bütçeyi de toplumun daha fazla İslamlaştırılması için kullanan, bir nevi Sünni misyoner bir asimilasyon kurumdur. Laiklikle kavgalı Diyanet kurumu kaldırılmalıdır.

Farklı inançların, öğretilerin, örf ve adetlerin, gelenek ve göreneklerin hakim olduğu Anadolu topraklarında ortak bir barış, ortak bir yasam kültürü ve ortak bir aidiyet duygusu ancak laik bir sistemin tam anlamıyla uygulanabilmesiyle mümkün olabilir. Laiklik ve adalet, hak ve hukuk bir toplumun ortak paydasıdır.

“Din eğitimi altında Sünniliğin dayatan zorunlu din dersi kaldırılmalıdır.”

Hüseyin Mat: Din eğitimi altında Sünniliğin dayatan zorunlu din dersi kaldırılmalıdır. Seçmeli gibi gösterilen ancak pratikte diğer seçmeli derslere yeterince ilgi yok, ya da öğretmen yok bahanesiyle seçmeli din derslerin de dayatılması uygulamasına son verilmelidir. Devlet dinler tarihi ve kültürlerini isteğe bağlı verebilir. Bu dersler ise objektif, çoğulcu ve nesnel özelliğinin yanı sıra eleştirel, laik bir eğitim olarak, pedagojik içeriği ve hukuka uygunluk konusuyla değerlendirmeli, teolojik telkin ve yönlendirmelerden arındırılmış olması gerekir.

Hüseyin Mat: AKP Aleviler konusunda samimi bir çözüm arayışında olmadığının göstergesidir bu durum. Yıllardan beri Alevi çalıştalar yapılıyor. Alevilerin ne istedikleri AKP tarafından cok iyi bilinmektedir. Alevi temsilcileri yapılan ilk çalıştalardı ortak taleplerini, bir arada sunmuşlardır. Ama belirli aralıklarla, özellikle de secim öncesinde bu konuların tekrar dile getirilmesinde bir kaç amaç vardır. Alevi konusu bazen iktidarın gündemi değiştirmek için kullandığı bir konudur. Alevi konusu iktidarın secim öncesinde bir şey yapıyormuş görüntüsü ile Alevi tabanından da oy almak amaçlı bir girişimdir. Buralara katılan temsilciler, özellikle de son çalıştalardı çokça da Alevi kurumlarının seçtiği temsilciler değil, AKP`nin belirlediği ve istediğini söyletebileceği temsilcilerdir. Onlar ile Alevi kurum temsilcileri arasında tartışma başlatıp, Alevi toplumu içine bölünme ve ayrılıkları taşıma amaçlıdır.

Biz Alevilere haklarını vereceğiz ama onlar tek çatı değiller gibi suni gerekçelere sığınan AKP iktidarı kamuoyuna bakin biz bir şeyler yapıyoruz ama sorun Alevilerde mesajın vermek istemektedir. Gerçek durum tümüyle farklıdır. Alevi kurumlarının bu konuda ortak durusu vardır ve verdikleri ortak raporda da ortak taleplerini dile getirmişlerdir.

Hüseyin Mat: Laiklik konusunda acık-net ve cesurca tavır almak gerekiyor maalesef siyasi partilerde seçmenden oy kaybederiz kaygısı ile laikliğe yeterince cesaretle sahip çıkamıyorlar. Siyaset din alanına çekilince burada da hakim Sünni İslam alanına çekilince o alanda güçlü kökleri olan partiler avantajlı bir konuma geçiyorlar. Siyaset devletin daha iyi yönetilmesi, halkın sorunlarının çözülmesi alanına çekilmelidir. Devletin de daha iyi yönetilmesi, halkın da sorunlarının çözümü için uygulanacak politikalar için de laiklik hayati önem taşır. Avrupa`daki gelişim ancak reform-Rönesans’dan sonra ve seküler-laik devlet yapıların oluşması ile mümkün olmuştur.

Kendi çocuğundan, annesinin dizinden tahrik olan din adamlarının, din adına Suriye, Irak vb.. dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi katliamların yapıldığı ve ılımlı İslam modelinin de çöktüğü bu dönemde laikliğe cesaretle sahip çıkmak, toplumu bu konuda duyarlı kılmak gerekmektedir. Mısır, Tunus gibi İslami hareketlerin tabanda çok güçlü olduğu ülkeler bile rotalarını laikliğe çevirmişlerken, laiklik ve cumhuriyet kuramları ile daha uzun bir tecrübesi olan, ekonomisi bati ile daha iççice geçmiş olan ve AB adayı bir ülkede laikliğe daha güçlü sahip çıkmak gerekir.

Hüseyin Mat: Basta akademisyenler, gazeteciler, sivil toplum örgütü temsilcileri olmak üzere bu konuları sürekli islemek, İslami örgütlerin ve AKP iktidarının çelişkilerini sürekli islemek ve bunu basit halkın anlayacağı dilde topluma her mecradan aktarmak gerekiyor. Ayrıca Alevilerin dışındaki demokratik kuruluşlarla ortak eylemlikler önemli.

Laiklik mücadelesinin bir parçası olarak, eğitim gericileştirilmesine ve zorunlu , seçmeli tüm din derslerinin kaldırılması için demokrasi güçlerinin en geniş kesimlerinin birleşik mücadelesi zorunludur.

Hüseyin Mat: AKP iktidarından çözüm beklemek yenilgi olur. Tüm demokratik kesimlerle ortak mücadele edilmeli ama Aleviler kendi sorunlarının çözümünde de öncelikle kendi öz güçlerine güvenmeli ve onu daha güçlü inşa etmelidirler.

Önümüzde Alevileri bekleyen tehlikeler daha büyüktür. Bugün Suriye`de yaşanan olaylar Türkiye`ye de sıçrayabilir. Adıyaman, Erzincan, Adana, Yozgat`ta yine kimi büyük şehirlerde Alevi cem evlerine, evlerine, köylerine yönelik İŞİD türevi iktidarın da kullandığı taşeron örgütlerinden gelen tehditler ortada. İŞİD ve benzeri taşeron İslamcı örgütlerden iktidarın oluruyla da saldırıların gelme ihtimali vardır. Bunu Alevi toplumuna anlatıp, toplumu maddi ve manevi gücüyle daha fazla mücadelenin içine çekmek gerekiyor.

Türkiye içinde ve dışında Alevi örgütlerinin ve demokratik örgütlerin ortak paydalarda hareket etmesini sağlamak Türkiye içinde ve dışında AKP`ye karsı da mücadeleyi örgütlemek ve iç ve dış kamuoyunu bilgilendirmek gerekiyor. 


Britanya Alevi Federasyonu Genel Başkanı: İsrafil Erbil

Avrupa’da örgütlü Aleviler olarak yurtdışından baktığınızda AKP hükümetinin „Alevi Açılımı“ adı altında gündeme getirdiği “Cemevlerinin Hukuki Statüsü ve Geleneksel İrfan Merkezlerinin” açılmasını hedefleyen projeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

İsrafil Erbil: Avrupa’da yaşayan Aleviler ve Alevi kurumu olarak AKP’nin ‘’Alevi açılımı ve İrfan Merkezleri’’ projesi doğrudan Aleviliği bitirme projesi olarak algılanmaktadır. Aleviler konusunda samimi bir yaklaşımın açılım gerektirmediğini Avrupa’da olduğu gibi Alevilerin gerçeği üzerine inşa edilen bir resmi statü olması gerektiğini düşünüyoruz. Ayrıca ‘İrfan Merkezleri’nin Alevi ibadethanesi olan Cemevlerimizi tarif etmediği gerçeği de ortadadır. AKP’nin Aleviler konusundaki samimiyetsizliği buradan da anlaşılmaktadır. Avrupa Alevi hareketinin kazanımlarına bakıp, sorunların demokrasi, laiklik ve evrensel hukuk ekseninde nasıl çözüldüğünü görseler, çözümün yolunu öğrenirler, ama AKP zihniyeti öğrenmeye değil, Osmanlı zihniyetini dayatmaya alışkın. AKP Osmanlıya değil, Avrupa’ya baksa çözümü görür. Avrupa Alevi hareketinin talepleri bu ülkelerde hukuksal ve laiklik ekseninde çözüm buldu. O nedenle AKP, çözüm için Osmanlının ortaçağ dünyasına değil, çağdaş dünyaya bakmalıdır.

AKP ve Diyanet İşleri Başkanlığı iki kırımızı çizgisini yeniden hatırlatarak, “Aleviliğin İslam’ın dışında bir yol olarak tarif edilmez” ve ”Cemevlerinin caminin alternatifi, başka bir inancın mabedi gibi gösterilmez” diyerek Cemevlerine ibadethane olarak tanımadan “Cemevlerine Hukuki Statüsü” vermek istiyor. Cemevlerine sadece “elektrik, su parası verelim ve arsa konusunda yardımcı olalım” derinliğinde öneriler sunuyor. Alevi kurumları bunu nasıl değerlendirir misiniz?

İsrafil Erbil: Britanya da Aleviliğin özgün bir inanç olarak tanınması başvurunu yaptığımızda hiçbir İngiliz kurumu Aleviliği tarif etmedi. Aleviler nasıl tarif ettiyse ve yaşıyorsa onlar o şekilde kabul etti. Fakat AKP ve Diyanet işleri Aleviliği tarif etmeye hatta ne olup olmadığını izah etmeye ya da ibadet hanesinin neresi olduğunu belirlemeye devam ediyorlar. Sadaka verir gibi su, elektrik faturaları ödemeyi teklif ediyorlar. Bu hem Türkiye de yaşayan diğer inanç mensuplarına hakarettir hem de diyanetin bugüne kadar Sünniler adına yaptığı hırsızlığa ortak olmaktır. Bu nedenle asla Kabul edilemez edilmemelidir. Aleviler ve Cemevleri kırmızı çizgimizdir diyen bir anlayışın su paralarını hangi amaçla ödeyeceği ortadadır. En azından Alevi inancına hizmet etmeyeceği nettir.

Dedelere maaş ve devlet icazetli memur dedelik önerisine nasıl bakıyorsunuz?

İsrafil Erbil: Rüşvet verir gibi devletin belirlediği Dedelere maaş vermek Alevileri devletin Alevisi ve devlet karşıtı Aleviler olarak ikiye ayırır. Alevi inancında inanç önderleri yaptıkları tüm hizmetleri Hak için yaparlar ve karşılığında toplumdan hakkullah yani hak adına gelen yardımları Kabul ederler. Alınan yardımları Dede kendi ihtiyaçları için kullanır ya da kurum ve kişilere de paylaştırabilir. Hakkullah toplumdan geldiği için Dede hiç kimsenin etkisi altında kalmadan hizmetini yürütür ve yürütülen hizmet Hakk için olur.

Devlet Maaşı ile yürütülecek hizmetler muhtemelen Hak için değil Devlet için olacaktır. Aynen Osmanlı zamanındaki kapı kullarında olduğu gibi. Örneğin, Osmanlının kapı kulları Osmanlı tarihini Osmanlı padişahlarının istediği gibi yazarlarmış. Yani Maaşlı Dedeler AKP ve Diyanetin tarif ettiği gibi irfan merkezinde kültürel bir etkinlik yapmaktan ileriye gidemezler ve etkinlikleri muhtemelen Kur’an ayetlerinden ibaret olur.

Avrupa Alevi hareketinin genel kazanımları ile Türkiye’de Alevilerin karşı karşıya kaldıkları sorunları ve AKP’nin Alevilere yönelik tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?

İsrafil Erbil: Avrupa Ülkelerinde yaşayan Aleviler olarak inancımızı yaşamakta ve kendimizi Alevi olarak tanımlama konusunda hiçbir sorun yaşamıyoruz. Aleviler olarak yerel ve merkezi yöneticiler tarafından muhatap alınıyoruz ve inancımızın gerektirdiği gibi ibadetlerimizi yerine getiriyoruz. Parlamentolar, belediyeler, siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları, hukuk ve eğitim alanlarında dışlanmıyor ve eşitlik çerçevesinde ilgi görüyoruz. Göçmen olmaktan ve iki kültür arasında yaşanılan sorunlarımız ise Alevilere özgün olmayan tüm göçmenlerin sorunlarıdır.

Ülkemizde yıllardır ötekileştirilen Aleviler AKP döneminde de ayrımcılığa uğradı ve Alevilerin hak ihlalleri adeta doruk noktasında yaşanmaya devam etmektedir.

Laiklik mücadelesi sizce ne kadar önemli, gerçek laiklik için mücadeleye dair öneriniz nelerdir?

İsrafil Erbil: Laiklik olmadan hiçbir inancın özgür olamayacağını biliyoruz. Bu nedenle özellikle dini inançların siyasiler tarafından istismar edildiği Türkiye gibi ülkelerde hakim inanç dışında kalan inançlar ve ateistlerin güvenliği laikliğin olduğu kadardır. Bu nedenle laiklik önemsenmeli ve güçlendirilmelidir. Türkiye de laiklik genel algının tersi olarak aslında sadece farklı inançların değil hakim inançların mensupları Sünni vatandaşlar içinde bir güvencedir. Aksi halde Sünni inancı da siyasi otoritenin kölesi olacaktır.

Türkiye’de inanç özgürlüğü sorunu nasıl aşılır? Alevi talepleri nasıl karşılanır? Avrupa’daki çözümler nelerdir, bunlar Türkiye’de gündeme gelebilir mi?

İsrafil Erbil: Türkiye de inançların özgürlüğü bu kadar toplumsal kutuplaşmadan sonra çok zor düzelir. Kanunlar, kurallar uygulayıcının algısı kadar olduğu için toplumsal bir bilinçlenme Türkiye için önemli bir ihtiyaçtır. Aleviler AKP tarafından tüm toplum karşısında yasa dışı bir inanç ve ibadetmiş gibi algılatıldı. Diyanet Alevi kızla evlenilmez darken AKP’nin onayı ile Alevi açılımına zemin hazırlandı. Bu kadar saldırı ve hakaretten sonra Alevilerin her talebi toplum tarafından lüks ihtiyaç gibi görülecektir.

Avrupa da insanlar, inançlar ve kültürler kanun karşısında eşit olduğu için hiç kimse Alevilerin Türkiye’de maruz kaldığı hakaretlere ya da ayrımcılığa maruz bırakılamaz. Örneğin diyanetin hakaretlerinden sonra tutuklanan herhangi bir kişi oldu mu ya da ceza kesilen bir kurum oldu mu Hayır. Bu nedenle Türkiye de önce kanunlar yerine getirilmeli sonra da toplumsal algının değişmesi için adımlar atılmalıdır. 


 Fransa Alevi Birlikleri Federasyonu Genel Başkanı: Erdal Kılıçkaya

Avrupa’da örgütlü Aleviler olarak yurtdışından baktığınızda AKP hükümetinin „Alevi Açılımı“ adı altında gündeme getirdiği “Cemevlerinin Hukuki Statüsü ve Geleneksel İrfan Merkezlerinin” açılmasını hedefleyen projeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Erdal Kılıçkaya: Biz Recep Tayyip Erdoğan ve taifesini hiç bir zaman samimi bulmadık. Bunların yedi düvelini biliriz. AKP’nin, bize ve diğer mazlumlara bedel ödeten, ötekileştiren, kin ve nefret söylemi kullananlardan ne farkı var ? 14 yıllık Alevi açılımlarından ne çıktıysa, bu açılımdan da o çıkacak ? Yani bir hiç.

Oysa bu sorunların hallolması o kadar kolay ki. Kısa sürede halledebilecekleri konuları, sorunlar yumağına çevirdiler. Bu eksenden bakınca “Cemevlerinin Hukuki Statüsü ve Geleneksel İrfan Merkezleri”ne yönelik adımlarla da bin türlü hinlik düşünülüyor. Bu projelerle Aleviliği bitirmeyi hedefliyorlar. Alevileri yedeklemeye çalışıyorlar. Devreye sokacakları, Alevi öğretisinde hiçbir karşılığı olmayan kurumlar üzerinden kendi Alevisini yaratmayı hedefliyorlar. Alevilerin istem ve talepleri son derece açık ve net iken, AKP işi sulandırarak, Diyanet fetvalarıyla, çıkardıkları yasalarla Alevileri zabt-u rabt altına alarak, kendisine yeni alanlar yaratmak istiyor.

Statükocu ve Sünniliği devletin merkezinde tutmaya çalışan AKP’nin Alevi toplumunun taleplerini karşılamayacağını zaten biliyoruz. Bu süreci 14 yıldır bir fiil yaşayarak gördük.

AKP ve Diyanet İşleri Başkanlığı iki kırımızı çizgisini yeniden hatırlatarak, “Aleviliğin İslam’ın dışında bir yol olarak tarif edilmez” ve ”Cemevlerinin caminin alternatifi, başka bir inancın mabedi gibi gösterilmez” diyerek Cemevlerine ibadethane olarak tanımadan “Cemevlerine Hukuki Statüsü” vermek istiyor. Cemevlerine sadece “elektrik, su parası verelim ve arsa konusunda yardımcı olalım” derinliğinde öneriler sunuyor. Alevi kurumları bunu nasıl değerlendirir misiniz?

Erdal Kılıçkaya: Bir kez daha görülüyor ki ; AKP Hükümeti ve Diyanet İşleri Başkanlığı stratejisini Alevileri anlamamak, istem ve taleplerini dikkate almamak üzerine kurmuş. Alevilerin talebi, devletin ya da kurumların kendi inançlarına göre düzenlenmesi değil, sadece bir inanç olarak tanınmak ve eşit statüye kavuşmaktır. Söylediklerimiz çok karmaşık şeyler değil. Ne söylüyoruz :

Alevilik kendine özgü bir inançtır. Ne şu ya da bu inancın içinde, dışında, sağında, solunda, arkasında veya önünde değil, kendine has bir inançtır.

Alevilerin ibadet yeri Cemevi’dir. Cemevilerimiz başka bir inancın (Cami’nin) alternatifi değil, Alevilerin inanç merkezidir. Aleviler Camiye değil Cemevine gider. Camiyi inancının mabedi olarak görenlere de saygı duyar ve karışmaz.

Alevilerin İnanç Merkezinin Cemevi olarak tanınması» istemine cevap vermek yerine, geçici yöntemlerle “elektrik, su parası verelim ve arsa konusunda yardımcı olalım” tarzı öneriler çözümü bilinmeyen tarihe ertelemek anlamına gelir. Bu yöntemle bile yol alınsa, Aleviler asla İnanç Merkezinin Cemevi olduğu söyleminden vaz geçmeyecektir. Zira bu bizim bir gerçeğimizdir. Birilerini mutlu etmek için inancımızın gereğinden vaz geçemeyiz. Alevilerin İnanç Merkezi amasız fakatsız Cemevidir. Bu da bizim kırmızı çizgimiz.

Aslına bakarsanız meselenin özünde ; Aleviliğin devlet eli ile yeniden inşası amaçlanmaktadır. Bütün bu salvoların arkasında yatan şey budur. Onun için bunları samimi bulmadığımızı söylüyoruz. Ayrıca, gerçek laik demokratik bir ülkeden bahsedeceksek, Diyanet’in lağvedilmesi gerekmektedir.

Dedelere maaş ve devlet icazetli memur dedelik önerisine nasıl bakıyorsunuz?

Erdal Kılıçkaya: Öğreti gereği ; Alevilikte Yol hizmetini yürütenlere, talipleri tarafından gönüllerinden geldiği oranda hakkullah verilir. Alevi tarihinin hiçbir döneminde ‘Dedelere Maaş’ adı altında herhangi bir ödeme yapılmamıştır, yapılması da kabul edilmez. Başta da söylediğimiz gibi ; Devlet doğrudan Aleviliğin inançsal yapısına ve dedelik kurumuna müdahale etmek istiyor. Yani Aleviliği devlet eli ile yeniden inşa etmek istiyor.

İlk adım olarak ta Dedeleri para, çıkar, rant, siyaset ilişkilerine çekerek işe başlamak istiyor. Devletten maaş alan dedeyi devletin dedesi yaparak, YOL’undan, misyonundan ve talibinden koparmak istiyor.

Oysa biz laik sistemde olduğu gibi her inancın kendi gereksinimlerinin giderini kendileri karşılaması gerektiğine inanıyoruz. Hiç bir inancın hizmet yürüteninin eline, diline, cebine haramı bulaştırmamalı. İnancın devlete fatura edilmesi, maaşla dindarlık taslanması abesle iştigal etmektedir. Bizim dedelerimiz devletin hazinesine sırtını dayayarak din tacirliği yapmayacak kadar YOL’una bağlıdır. Kursağından haram lokma geçmeyen, talibin hakkullahına “eyvallah” diyen dedelerimiz ‘Dedelere Maaş’ oyununa gerekli cevabı vereceklerdir.

Avrupa Alevi hareketinin genel kazanımları ile Türkiye’de Alevilerin karşı karşıya kaldıkları sorunları ve AKP’nin Aleviere yönelik tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Erdal Kılıçkaya: Avrupa’da ki Alevi kurumları olarak Eşit Yurttaşlık haklarımızı sonuna kadar kullanmaya çalışıyoruz. Burada inancımızı istediğimiz gibi yaşıyoruz. İnancımızın gereklerini yerine getirirken herhangi bir engelle karşılaşmıyoruz.

Avrupalı kara kaşımıza kara gözümüze hayran olduğu için bu hakları bize vermiyor. Eşit yurttaşlar olarak bütün inançlara aynı hakları tanıyor. Devlet ateist ya da dindar, bütün vatandaşlarına eşit yaklaşıyor. Temel vurgu ; Eşit Yurttaşlık. Eşit Yurttaşlık demokratik bir ülkenin olmazsa olmazıdır.

Türkiye’ye bakınca bu durum karmaşık bir hal alıyor. Bu topraklarda asırlarca Türk, Kürt, Rum, Ermeni, Çerkez, Süryani, Ezidi, Alevi, Sünni beraber yaşamış. Burayı ortak vatan bellemiş. Sonra devlet ateist ya da dindar, Kürt ya da Ermeni, Alevi ya da Sunni bütün vatandaşlarına eşit yaklaşmamaya başlamış. Yani, eşit yurttaşlık haklarından, demokratik bir ülke olma koşullarından uzaklaştıkça sorunlar başlamış.

Bu sorunlar yumağı AKP ile içinden çıkılmaz bir hal almış durumda. Öğle görünüyor ki kısa vade de sorunlar çözülmeyecek. Zira Statükocu ve Sünniliği devletin merkezinde tutmaya çalışan AKP’nin Alevilerin, Kürtlerin, Ermenilerin, Süryanilerin, Kadınların, Gençlerin, İşçilerin, Akademisyenlerin ve diğer toplumsal katmanların taleplerini karşılamak gibi bir niyeti de yok gibi görünüyor.

Laiklik mücadelesi sizce ne kadar önemli, gerçek laiklik için mücadeleye dair öneriniz nelerdir?

Erdal Kılıçkaya: Bilindiği gibi laiklik kavramı Fransız Devrimi ile ortaya çıkmış ve buradan bütün dünyaya yayılmıştır. Bu mealde, Fransa’da din ve vicdan hürriyeti, sadece kişilerin bireysel alanı ile sınırlandırılmıştır. Ulus-devletin oluşturulması sırasında kilise ile verilen çetin mücadele sonucunda sekülerleşmenin bir adım ötesine geçilerek devletin hiçbir dini inancı resmi olarak tanımayıp sübvanse etmemesi ve bütün dinlere karşı tarafsız olmasını öngören laiklik prensibi benimsenmiştir.

Yani devlet hiç bir inancı tanımadığı gibi red de etmemiştir.

Devlet herkesin inançlarını rahatça uygulayabilmesini sağlamakla yükümlüdür. Bunun için tarafsız ve adaletli davranarak, hakemlik yapmaktadır. Kimse kimseyi rahatsız etmeyecek şekilde inancını yaşayabileceği iklimi yaratmıştır.

Bizim Türkiye Cumhuriyeti’nden beklentimiz de bundan farklı değil. Artık Türkiye’de kırıntısının dahi kalmadığı laiklik ilkesinin yeniden ele alınması, çağın gereklerine göre, evrensel boyutta hayata geçirilmesi gerekiyor. Eğitimden, iş hayatına, kılık kıyafetten, Diyanete her şeyin masaya yatırılıp Laikliğin gereği neyse ona göre yeniden yapılandırılması önem arz ediyor. Şu haliyle sadece Sünnileri mutlu etmeye göre ayarlanmış bir « laiklik » anlayışının evrensel, eşitlikçi olmadığı aşikar. Bunun en mağduru da Aleviler. Sünni hassasiyetini dikkate alarak çözülebilecek bir sorundan çıkararak konuyu ele almak lazım. Bu konuda Fransa’da ki laiklik sistemi referans alınabilir.

Türkiye’de inanç özgürlüğü sorunu nasıl aşılır? Alevi talepleri nasıl karşılanır? Avrupa’daki çözümler nelerdir, bunlar Türkiye’de gündeme gelebilir mi?

Erdal Kılıçkaya: Türkiye gibi mezhepçi faşizmin gölgesi altında ezilen bir ülkede “adam gibi” bir laiklik birçok sorunun panzehri olacaktır. İnanç özgürlüğünün temeli laikliktir, laiklik zaten öncelikle bunun için vardır. İnançlar özgür olunca laiklik gelmez, ancak “adam gibi” bir laiklik olursa inançlar özgürce yaşanabilir. Demek ki “adam gibi” bir laiklik olmazsa olmazımızdır.

Aksi taktirde, belirli bir inancın, adıyla diyelim, Vahabi kırması Sünni İslam modelinin, toplumun her kesimini terörize etmesi, esir alması sorununu bugün atlatsak da yarın gene başka bir boyutta karşımıza çıkacaktır.

Devamında Eşit Yurttaşlık, Demokrasi, Evrensel Hukuk gibi kavramları acilen tekrar gündemimize almamız gerekiyor.

Bunu da bütün mazlumların biraraya gelişi ile sağlamamız gerekiyor. Alevilerin kendisini yeniden, bir üst düzeyde ve evrensel boyutta üretmesi gerekiyor. Aleviler bunu başarırsa Türkiye ve dünya toplumsal ilerleme sürecinin lokomotif gücü olur. En geniş demokrasi cephesinin kurulmasında Aleviler belirleyici olmalılar.

Aleviler Türkleri, Kürtleri, CHP’yi, HDP’yi, ÖDP’yi, EMEP’i.. isçiyi, kadını, aydını, sosyalisti, çevreciyi yanyana getirip, diğer ötekilerle buluşturup, en geniş demokrasi, halk cephesini oluşturabilir.

Aleviler dışarıda evrensel normlar, içeride dayanışma, kadın, gençlik, barış, semah, bağlama… bileşenleri ile bir ortak heyecan dalgası yaratabilir. Kendine benzemeyeni yok etme yerine, onu içine alıp öğretinin engin hoşgörüsü ile harmanlayarak kendi hazırlamalı, yetkinleştirmelidir.

Bunların hayat bulması durumunda demokratik taleplerimizin gerçekleşmesinin önünde hiç bir engel olamaz. Yeter ki umudu, cesareti, savaşımı elden bırakmayalım.

DİZİNİN EDİTÖRÜ: TURAN ESER