Daha önceki yazımda söz verdiğim gibi, Almanya’da bulunduğum birkaç günlük süre içinde edindiğim bilgileri ve görüşlerimi açmak istiyorum. Çatı örgütlenmesinin, oluşmasının üzerinden henüz çok zaman geçmiş olmamasına rağmen hemen hemen tüm Avrupa ülkelerindeki Alevileri ortak amaçlar için birleştirebilmiş olması mutluluk verici. 17 ülkeden 250 Alevi Kültür Merkezi yöneticisinin bir araya gelerek verdiği mesaj son derece anlamlıydı. Birlikte hareket edersek nasıl büyük, etkili ve saygın bir güç olacağımızı öncelikle kendi toplumumuza göstermesi açısından bu toplantıyı çok önemli buldum. Avrupa, Türkiye ve dünyanın değişik yerlerinden gelen insanlar, iddia edilenin aksine Alevilerin zannedildiği kadar parçalanmış olmadığını görme ve gösterme fırsatı buldular.
İnanılmaz bir sıcaklık içinde geçen 2-3 günlük ziyaretimde, her kademeden yönetici ile, dedelerle, araştırmacılarla, yazarlarla, sanatçılarla yani Alevilik ve insan onurunu korumak için mücadele eden sayısız insanla tanışma, konuşma şansım oldu. Karşılıklı irtibat bilgilerimizi edinerek, bundan sonra daha sıcak ilişkiler kurarak, daha verimli işlerde güç birliği yapmak üzere sözleştik. Kitap, yayın, etkinlikler konusunda yardım sözleri aldım. Konuştuğum çoğu kişiden Kanada gibi dünyanın uzak bir köşesinde, Avrupa’ya kıyasla Anadolu kökenli nüfusun az olduğu bir ülkede, yaptığımız işler için takdir dolu sözler duydum. Birkaç yıllık bir oluşum olduğumuzu sanan bazı kişiler 1996’da kurulduğumuzu öğrenince şaşkınlıkları daha da arttı.
Özellikle Avrupa’daki Alevi örgütlenmesinin yaptığı işler, tüm Avrupa devlet makamları nezdinde kazandıkları saygınlık gerçekten olağanüstü. Anavatanımız Türkiye’de olmasını özlemle beklediğimiz bakan, başbakan, devlet başkanı veya cumhurbakanı seviyesinde görüşmeler Avrupa’daki Alevi kurumları tarafından yıllar önce yapılabilmiş. Almanya’nın birçok şehrinde Alevilik ilkokullarda seçmeli ders olarak resmen okutulmaya başlanmış. Başta Fransa olmak üzere diğer ülkelerde de bu yönde çalışmalar devam ediyor. Üniversitelerde Alevilik kürsülerinin kurulması çok yakın bir gelecekte hayata geçecek. Köln Üniversitesi bu konuda yapılan başvuruyu ciddiyetle gündeme almış ve verilecek karar beklenmekte. Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu çatısı altında kurulan Cenaze Kollektifi sayesinde Hakk’a yürüyen insanlarımızın cenaze ve defin işlemlerinin Alevi-Bektaşi inancına uygun olarak en iyi şekilde yerine getirilmesi sağlanmış. Yapılan araştırma ve analizler ışığında kurumsallaşmada hissedilen aksaklıkların giderilmesi, daha işlevsel ve modern hale getilmesi için ciddi çalışmalar yapılmakta. Aleviler olarak, Yol TV gibi bir medya imkanı yaratabilmiş olmamız olağanüstü bir kazanç. İnsanlık davasında söyleyecek sözü olan herkese kapılarını, imkanları açan bu televizyon sadece Alevilerin değil tüm demokrat güçlerin sahip çıkması, desteklemesi gereken bir kurum haline gelmiş durumda. Konfederasyon yöneticileri ve YOL TV yönetimi ile görüşmelerimde, yayınların uydu aracılığı ile Kuzey Amerika’dan seyredilebilmesini sağlamak üzere ortak çalışmalar yapmamız gerektiği ancak bu çalışmaları bizim başlatmamız gerektiği kararına vardık. DFH uydu firması ile bağlantı kurmak üzere çalışmaya başladık. Sözle veya yazı ile kendilerini ikna edemezsek, bir imza veya dilekçe kampanyası yapmayı düşünüyoruz. Kendilerine para kazandıran müsteriler olarak, kendi kültürümüzün yayınlarını izleyebileceğimiz bu televizyon kanalının yayınlarının buraya aktarılmasını istemenin çok haklı bir istek olduğunu düşünüyorum. Yayınların Kuzey Amerika’da seyredilebilir hale getirilmesinden sonra kendimizi ve buradaki çalışmalarımızı herkese daha kolay tanıtabileceğiz. Yakın bir gelecekte bunu gerçekleştirirsek, bu birkez daha, birlik olmanın bize sağladığı bir kazanç olacaktır.
Tüm yukarıda saydığım olumlu konular bir Alevi olarak beni tarifi imkansız şekilde gururlandırdı. Ancak maalesef sadece olumlu şeyler görmedim. En büyük hayal kırıklığım tüm bu müthiş çalışmaların arkasındaki toplumsal destekteki eksikliklerdi. Yaklaşık her federasyon, her Alevi kültür merkezi bulundukları bölgedeki Alevi potansiyelin ancak yüzde 10-15 gibi bir kısmını çalışmalarına katabilmeyi başarabilmişti. Gördüklerim, genel olarak Avrupa’da yaşayan Alevilerin tüm bu kazanımlarının, güçlerinin arkasındaki aktif toplum, asıl potansiyellerinin sadece onda biri idi. Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu 3. Olağan Genel Kurul Toplantısı’nın sloganı ‘Birlikten Kuvvet Doğdu‘ olarak seçilmişti ve o salondaki kalabalık, samimi, dostça ortam bunu doğruluyordu. Ama gerçekleri de görmek gerekiyor. Eğer kuvveti bir yumruk olarak düşünürsek ve oradaki insanların temsil ettiği tabanı hesaba katarsak, o toplantıda gördüğümüz, aklımızı başımızdan alan, bizi heyecanlandıran kuvvet Alevilerin yumruğu değil ancak fiskesiydi. Ortaya konulan mücadeleye sadece seyirci olan, hatta bazen seyirci bile olmayan toplum kesiminin, özne durumunda olan bir avuç insanın yaptıklarını sahiplenmeye veya gurur duymaya hakkı yoktur. O gururu paylaşmak için ortaya konulan emekte az da olsa payınızın olması gerekir. Başkalarının emeği, özverisi üzerinden kimse Alevilik, ilericilik, sosyalistlik yapmasın. Büyüklerimizden sıkça duyduğumuz bir güzel söz vardır. ‘Hizmet Hak için‘. Bu çok derin anlamlar gizleyen bir ilkedir aslında. Yaptığımız hizmetin Allah, Hakk, Tanrı, Yaratıcı, nasıl adlandırırsanız adlandırın; o makamın takdiri için yapıldığı anlamında da kullanılır. Ama benim o sözden çıkarttığım asıl anlam, hizmet edilmeye hak kazanmak için hizmet etmenin şart olduğu gerçeğidir.
Kanada Alevi Kültür Merkezi üyeleri ve yöneticileri olarak zaman zaman nerede yanlış yaptığımızı sık sık tartışırız ve dernekten uzak duran insanlarımızı nasıl kazanabileceğimizi düşünürüz. Doğru olup olmadığı tartışılır ama bu kadar ülkede, bu kadar dernekte durum üç aşağı beş yukarı aynı ise sorunun yöneticiler değil, genel olarak toplumumuz olduğunu düşünmek yanlış olmaz kanısındayım. Nasıl olsa bizim için uğraşan biri var yaklaşımı ile kendi sorumluluklarını başkalarına yükleme hatası artık bizde toplumsal bir hastalık haline gelmiş. Sesi sadece canı yanınca çıkan, Sivas’ta Gazi’de katledilince uykudan uyanan toplumumuz yine sahte bir rüyanın içinde yaşıyor. Bugün Aleviler için durum pekçok açıdan bundan yirmi sene öncekinden daha vahim. Fırsat bulunca onlarcamızı, yüzlercemizi katleden zihniyet şimdi kendini bilen her Alevinin boğazını sıkıyor. Alışılagelmiş ama tam anlaşılmamış bir söylemi tekrar etmek istiyorum. Alevileri bitiremeyenler Aleviliği bitirmeye çalışıyorlar ve inanın dostlar hiçte başarısız değiller. Artık cenazesinde Kur’an okutturan, ölüm yıldönümlerinde mevlüt okutan, Cemleri haremlik-selamlık yapan, cemlerde kadınları başlarını örtmeye zorlayan, bayram namazlarına giden, Hacc’a giden Aleviler ortalığı sardı. Kimse saydığımız ritüelleri aşağıladığımız, yanlış bulduğumuz anlamını çıkartmasın. Bizim her inanca saygımız var ve isteyen istediği şekilde ibadetini yapar ama yanlış olan bunları Alevi olduğunu iddia eden birinin yapmasıdır. Bunlar bir Müslümanın günah çıkartmak için kiliseye gitmesi veya bir Budistin vaftiz olması kadar alakasız olaylardır. Bu durumun genel olarak üç olası sebebi vardır: insanların kendi inançları konusunda cahillikleri, korku sebebi ile kimliğini gizlemeleri veya çıkar uğruna yapılan sahtekarlıktır. Aleviliğin ne olduğunu bilmeden, öğrenmeye çalışmadan karanlıkta yolunu bulmaya çalışanlar her söze her aldatmacaya inanmak durumundadır. Aleviliği sadece Hz.Ali’yi, Ehlibeyti sevmek olarak anlar ve bilirseniz din tüccarlarının elinde oyuncak olursunuz. Bu acınacak durumdan kurtulmanın gereği insanların kendilerini inançları konusunda geliştirmesidir. İnancımızın utanılacak hiçbir yönü olmadığını, aksine anlayan herkesin saygısını kazandığını artık görmeyenlerimiz görsün. Korkunun ecele faydası olmadığını tarihe bakarak anlasın. Korkup ne kadar geri çekilirsek, karşımızdakilerin bizi o oranda köşeye sıkıştıracağını bilsin. Gelelim son gruba. Diyanetin imkanlarından faydalanmak uğruna kılıktan kılığa girenlerin foyası günden güne meydana çıkıyor ve arkalarından giden kalabalık her geçen gün azalıyor.Kendi çıkarlarını korumak veya çıkarlarına zemin oluşturmak için maske değiştirenler, inançlarını satanlar büyük vebal altındadır.
Zaman, her türlü değerin darmadağın edildiği, içiçe geçtiği, kültürsüzlüğün artık egemen kültür haline geldiği günümüzde, ne olduğumuzu bilmek, görmek, göstermek zamanıdır. Bunu da ancak hep birlikte, birbirimize destek olarak, bir an evvel yaparsak başarabiliriz. Geçen her gün bizim zararımıza. Başkalarının bize hakkımızı vermesini beklersek o günleri hiç göremeyiz. Birilerinin bizim için birşeyler yapmasını, hakkımızı, inancımızı, canımızı savunmasını beklersek, gün gelir bunların hepsinin elimizden toz gibi uçup gittiğini görürüz. Lütfen atın üstünüzden şu ölü toprağını. Bir araya gelmek için yine birilerinin bize kasdetmesini, yerine koyamayacağımız büyük bedeller ödemeyi beklemeyin. Beni boşverin, ozanları dinleyin. Ozan Yorguni’nin eserini seslendiren Edip Akbayram‘ı dinleyin. Ne diyor:
Ey suskun, duyarsız, tepkisiz toplum
Hep bu kabuklarda sinmen mi gerek?
Zulme başeğdin kimdendi korkun?
Onca serden sonra dönmen mi gerek?
İki Temmuz dündü sen tarihe bak
Mansuru astılar suçu ‘enel hak’
Ege’de Bedreddin, ya Baba İshak
Onları tarihe gömmen mi gerek?
Kerbela vakası hala içimde
Hüseyin’in kellesi kılıç ucunda
Koskoca Pir Sultan dar ağacında
Onları yanarak anman mı gerek?
Yorguni andıkça kabarır içim
Nesimi yüzüldü sorarım niçin?
Senin bu gafletten uyanman için
Otuzar otuzar yanman mı gerek?
Saygılar,
İrfan Gürel
Kanada Alevi Kültür Merkezi
Yönetim Kurulu Başkanı