Yüzyıllardır içinde yaşadığı baskı ortamı sebebiyle Alevilik konusunda yazılı kaynak pek bulunmadığından ve eldeki yazılı kaynakların doğruluğunun çok şüpheli olmasında, bu konuda en gerçek kaynak asırlardır bu yola baş koymuş, ozanların, aşıkların, sadıkların eserleri sözleridir. Bu konu mevcut durumu değerlendiren pek çok bilirkişi tarafından onaylanan bir gerçektir. Zira eldeki yazılı kaynakların çoğu yazarının bilgisine, siyasi ve dini görüşüne uygun olarak konuyu çok değişik ve kafa karıştıracak şekilde farklı yorumlamıştır. Elbette konuyu tüm gerçekliği ile ele alan kaynaklar yok değildir ama eleme yaparken kullanılacak kıstas yine yukarıda belirttiğimiz sözlü kaynaklar ve gerçek, bozulmamış Alevi toplumunun yaşam ilkeleridir. Bu kaynak eksikliği, kulaktan kulağa nakledilen deyişler ve sohbetlerden başka somut kaynağı olmayan bu öğretiyi istedikleri yöne çekmek isteyenler ve yönetenler için çok cazip bir ortam meydana getirmiştir. Maksatlı olarak Alevilik sadece Hz. Ali’yi ve Ehl-i Beyt’i sevmek olarak gösterilerek içi boşaltılmaya, gerçek öğreti unutturulmaya çalışılmaktadır.
Öncelikle burada belirtmek gerekir ki aralarında pek az fark bulunduğunu kabul etmekle beraber bu yazıda ve sitede Alevilik ve Bektaşilik birlikte yorumlanmıştır.
Detaya girildikçe derinleşen Aleviliğin ne demek olduğunu anlatmak, bu inancın kısa tanımını yapmak gerekirse, Alevilik din, dil, ırk, cinsiyet ayrımı yapmadan tüm insanların tanrının bir parçası olduğuna, tanrıdan bir parça taşıdıklarına inanan ve bu yüzden insana saygı ve sevgiyi temel edinmiş bir yaşam tarzı, evrensel bir inanıştır. Bu inanışta diğer büyük dinlerin aksine, insan kaderi önceden belirlenmiş, olacaklara etkisi ve katkısı çok sınırlı bir ‘kul’ konumunda değil, yaptıklarında özgür ‘kutsal’ bir canlıdır. Varoluşunun anlamını kavraması ve yaptıklarının doğru olması, sıradan insan vasfını aşıp ‘İnsan-ı Kamil’ olabilmesi, onu geldiği mutlak varlığa, Hakk’a tekrar kavuşturur. Davranış ve düşünceleri ile bu dünyayı cennete veya cehenneme çevirebileceğinden insanın öldükten sonra bir ilahi yargılamaya tabi tutulmayacağına, cennetle ödüllendirilmeyeceğine, cehennem ile cezalandırılmayacağına inanılır.
Aleviliği tanımlamak her ne kadar kimsenin haddi değilse de, üzerinde hemfikir olunan bazı noktaları özetle belirtmek mümkündür.
Burada bu derin konunun tüm yönleri ile aydınlatılması elbette mümkün olmamıştır. Alevilik hakkında ve onun İslamiyetle ilişkisi hakkında daha kapsamlı bilgiler için ‘Makaleler/Söyleşiler‘ bölümündeki yazılara başvurmanız ısrarla tavsiye edilir. Her kafadan ayrı bir Aleviliğin tanımının çıktığı bu dönemde tek tavsiyemiz, yapılan yorumun, Hünkar Hacı Bektaş’ın anlayışına ve ozanlarımızın deyişlerinde belirttiği konulara ne kadar uyumlu olduğuna dikkat etmenizdir.