Alevilik nedir? Özellikle konunun serbestçe tartışılmaya başlandığı son yıllarda çok farklı görüşlerin ortaya atılması, işin aslını bilmeyenlerin ve araştırmayanların kafalarını oldukça karıştırdı. Kulaktan kulağa nakledilen deyişler ve sohbetlerden başka somut kaynağı olmayan bu öğretiyi istedikleri yöne çekmek isteyenler ve yönetenler için çok cazip bir ortam meydana geldi. Burada dilimizin döndüğü kadar şu anda ortaya atılan Alevilik yorumlarına değinecek, analiz etmeye ve örneklerle Aleviliği açıklamaya çalışacağız.
Alevilik – Bir Anadolu İslam sentezi
Önderliğini Cem Vakfı’nın yaptığı bu fikre göre Alevilik tamamen İslamla içiçe olan ama Anadolu inanışları ile kaynaşmış, insani değerleri öne çıkaran, temelde son büyük halife Hz.Ali’ye verilen aşırı önemle diğer İslami mezheplerden ayrılan bir dini öğretidir. Adını bile Ali’nin yolundan giden, Ali’nin evine bağlı olanlar anlamına gelir. Büyük İslam alimi Ahmed Yesevi’nin müridi olan Hacı Bektaşı Veli tarafından Anadolu’da yayılmıştır. Hz. Muhammed’e, Kuran-ı Kerim’e ve diğer büyük halifelere saygı ve sevgileri, öteki tarikatlardan farklı değildir. İslamın bir yorumu, onun bir kolu olduğu ve cumhuriyetin belkemiği oldukları Türkiye’de yaşayan Alevilerden de alınan vergilerle ayakta durduğu için mevcut bulunan T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde Aleviliğe de yer verilmeli ve Alevilik de bütçeden payına düşen parayı alarak kendi ibadet yerlerinin inşası, Alevi din adamlarının yetiştirilmesi ve bilimsel araştırmalar için kullanabilmelidir. Bu yaklaşıma göre Alevilik malesef tarih boyunca yanlış anlaşılmıştır ancak devletin ve toplumun yapacağı olumlu gelişmelerle Alevilik hak ettiği yere getirilebilir. Zaten devlet Alevileri artık tehlike olarak görmekten vazgeçmiş, Aleviliğin gelişmesi için harekete geçmiş, toplum arasında Aleviler hakkındaki olumsuz kanaatler silinmeye başlamıştır.
Alevilik – Şiiliğin daha ılımlı Anadolu yorumu
Ehlibeyt Vakfı tarafından ortaya konan bu görüşe göre Hz.Ali’yi yüceltmeleri, 12 imama ve ehlibeyte derin saygıları ve daha pek çok ortak yönü ile Alevilik, Şiiliğin İran’dakine göre daha ılımlı hale gelmiş şeklinden başka birşey değildir. Zaten tarihe bakılacak olursa, Osmanlı baskısı altındaki Anadolu Aleviliğine kol kanat geren hep ve sadece İran Şiileri olmuştur. İran Şiileri ile kurulacak sıcak ilişkilerin Aleviler için manevi ve siyasi kazançlar getireceği öngörülmektedir.
Alevilik – Pek çok dinin, inanışın sentezi olan kendine özgü evrensel bir yaşam felsefesi
Orta Asyadan gelen Türkmen aşiretler oradaki inanç ve geleneklerini de Anadolu’ya getirmişler hatta bu uzun yolculuktan evvel ve yolculukları sırasında ilişki içine girdikleri diğer toplulukların kültürlerinin olumlu, olumsuz yönlerinden etkilenmişlerdir. Güneşe, ateşe ve kadına saygıları, ruhun ölümsüzlüğüne inanmaları, saz eşliğinde ibadet, kaman veya şaman dediğimiz sözüne saygı duyulan erdem ve keramet sahibi liderleri olması burada sayılabileceklerden sadece bazılarıdır. Yani Alevi inancının kabul görüp serpileceği alt yapı yüzyıllar öncesinden bir derece de olsa şekillenmişti. Araştırmacılar tarafından Hindistan’dan Mısır’a kadar büyük bir coğrafyayı dolaştığı tahmin edilen Hacı Bektaş’ın Anadolu’ya yerleşerek inancını burada yayması, Ahmed Yesevi’nin attığı asasını getirmesi için Hacı Bektaş’ı güvercin kılığına sokarak buralara göndermesiyle açıklanacak kadar basit bir tesadüf değildir. Ahmed Yesevi ve Hacı Bektaşı Veli’nin aynı yüzyılda bile yaşamamış olması olayın doğruluğunun ne derece olduğunu ispata yeter. Fikirleri karşılaştırıldığında ya Hacı Bektaşı Veli’nin öğrettiklerinden birşey almadığı yada öğrendiklerini tatbik etmediği görülür. Şekilci ibadet, cennet-cehennem olgusu, meleklerin şeytanın varlığı İslamda anlatıldığı şekilleri ile Alevilikte kesinlikle yer almaz. Sadece ‘Enel Hak’ anlayışını bile İslam’ın hiç bir yerine koymak imkansızdır. Burada amaç Alevilikle İslamı karşılaştırmak değildir. Alevilik kendine has bir inanç ve yaşam tarzıdır. Ancak İslam’ın bir kolu olarak görülmesi yanılgısını açıklamak için karşılaştırmaların genellikle İslam’la yapılması kaçınılmaz olmaktadır. Yoksa yukarıda saydığımızı pekçok unsurun diğer büyük dinlerde de (Hristiyanlık, Musevilik, vb.) bulunduğu ve bu yüzden Alevilikle aynı platformda değerlendirilemeyecekleri ortadadır. Belkide bu yüzden karşılaştırmaları bırakıp Aleviliğin nasıl bir inanç olduğunu tartışmak, her ne kadar böyle bir ihtiyaç olmasa da hangi dinin neresinde yer bulabileceği kararını okuyucuya bırakmak en doğru yaklaşım olacak.
Tasavvufi Alevi inancına göre daha kainat ortada yokken, Hakk kendi güzelliğine sevgisinden coşmuş ve bu güzelliği paylaşma gereği duymuş, Külli Akıl (Ali ile sembolize edilir) yardımı ile Külli Nefs’i(Muhammed ile sembolize edilir) kullanarak tüm görünen kainatı yaratmış, ona şekil vermiştir. Bu maddi alem ile kendisı arasına bir sır perdesi koymuş ve varlığının, büyüklüğünün, güzelliğinin anlaşılmasını Külli Akıl’dan da pay verilmiş olan yarattıklarına, özellikle en değerlisi olması dolayısı ile insana bırakmıştır. Zira hem varlık unsuru hemde ruhu insana Hakk tarafından verilmiştir. Yani tasavvufa göre yaradılışın yani görünmezin görünür olmasının nedeni aşktır. Aşk parladığı zaman Hakktan başka hiçbir şey bırakmadığı için onu vasıtasız bilme halidir. Ancak insanda bu yetenek uykudadır çünkü ruhun dış dünyaya açılan penceresi durmundaki insani akıl henüz maddi evreni kavrama telaşı içindedir. İnsani aklın saflığını bozan insanın yargılama özelliği sonucu hırs, öfke, kibir, bağlılık, kıskançlık gibi duygulara kapılır açar ve kalbindeki ilahi ışığı görmez. Böylece insan kendi ilahi varlığını veya ilahi olanın kendi içindeki varlığını unutur. Bu yüzden İnsan-ı Kamil olarak evrimini tamamlayıp tekrar ilahi varlığı tanıyabilmesi için insanın beşeri kişiliğinden vazgeçmesi gerekir. Kalbini her türlü kötülükten arındırmak, nefsini terbiye etmek, Hakkın parçası olduğu için kutsal gördüğü diğer insanların haklarına saygı göstermek, onları sevmek yaşamın asıl amaçlarıdır. Yaradılış Hakkın işiyken, Hakka ulaşmak insanın kendi çabasını gerektirir. İşte Alevilik öğretisi ve bunun görsel izahı sayılabilecek Cem töreni, bu ilahi varlığı insanlara hatırlatma görevini yerine getirir.
Alevi inancında amaç taşıdığımız bu ilahi güzelliğe layık olabilecek şekilde yaşayarak, o değerden birşey kaybetmediğini ispatlamak suretiyle Hakka geri dönmektir. İslam’da dahil diğer dinlerde bahsedilen cennet ümidi veya cehennem korkusu Alevi-Bektaşi inancında yoktur. Taşıdığı kutsallıktan dolayı insana saygı ve hizmet Alevi-Bektaşi inancında ibadetin ve inancın temelini oluşturur. Bu inanca göre içindeki ışıktan haberi olmayan insan ne kadar okumus olsada cahildir. Çünkü onun değer verdiği kalptir, gönüldür, candır. Can taşıyan her canlıya saygı ve sevgi esastır. Bir kişinin İnsan-ı Kamil olup olmadığı dışarıdan anlaşılamaz. Bu sebepten her Alevi-Bektaşi, kadın erkek ayırmadan gördüğü her insanın tanrısal olduğunu düşünmek zorundadır. Kendini gereksiz yere aç bırakmasının, yere yatıp kalkmasının, Kutsal olduğu varsayılan yerleri ziyaret etmesinin, kendisinin bile anlamadığı bir dilden Allah’a yalvarmasının ne Hakkın işine yaramayacağını ne de kendisini nihai hedefine ulaştırmayacağına inanır. Madem Hakk evreni güzelliği bilinsin, ona saygı duyulsun diye yaratmıştır, o halde asıl ibadet bu sebepten yarattığı insana hizmet etmek, sevgi ve saygı göstermektir. Allah maksadı korkulmak değil sevilmektir.
Daha da derinleştirilebilecek bu konuları biraz düşünür ve İslamla karşılaştırırsak aslında bazı noktalar haricinde Alevi-Bektaşi inancı ile İslam’ın pek alakasının olmadığını görürüz. Deyişlerde ve bu öğretide sık sık tekrarlanan Ali ve Muhammed unsurlarının bile tarihi kişiliklerle pek alakası yoktur. Onlar yaradılış ilkeleridir. Bazı Alevilerce Ali ayrıca örnek alınacak doğru insan (İnsan-ı Kamil) olarak değerlendirilir. Tüm bu noktalar düşünüldüğünde, biz kendimizi İslam’ın bir yerlerine koymaya çalışsak bile bu inançla İslam’ın bizi kabul etmeyeceği ortadadır.